İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Batı Resminde Bir Doğu İmgesi Olarak Kadın: Odalık

En basit tanımı ile Oryantalizm on dokuzuncu yüzyılda özellikle Fransız sanatçılar tarafından öncülüğü yapılmış, başta Yakın Doğu ve Kuzey Afrika olmak üzere Doğu’yu konu alan çalışmalar bütünüdür. Doğu insanlarını dinleri, dilleri, kültürleri ve tarihleri ile inceleyen Batı kökenli yahut Batı merkezli araştırma alanlarının tümünü kapsamaktadır.

Oryantalizm’in bilimsel gelenek tarafından kabul gören iki tanımı yapılmaktadır;

“Özel yahut genel bir açıdan Şark’ı öğreten, yazıya döken yahut araştıran kimse Şarkiyatçıdır (Oryantalist) ve yaptığı şey Şarkiyattır (Oryantalizm).”

Edward Said, Orientalism, 1978, s.15

“Oryantalizm ‘Doğu’ ile (çoğu zaman) ‘Batı’ arasındaki ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayalı bir düşünüş biçimidir.” 

Edward Said, Orientalism, 1978, s.15

Said, bu iki tanımdan farklı olarak, “tarihi ve maddi” tabanlı üçüncü bir tanım daha yapmaktadır; 

“On sekizinci yüzyıl sonlarını bir başlangıç noktası kabul edersek, Oryantalizm Şark ile uğraşan toplu müessesedir; yani Şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri onayından geçirir, Şark’ı tasvir eder, tedris eder, iskan eder, yönetir; kısacası Doğuya hakim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için Batının bulduğu yoldur.” 

Edward Said, Orientalism, 1978, s.16

Bu zamana kadar farklı iki kültür olan Doğu ve Batı birbirlerine karşı merak ve ilgi duyan iki toplum olmuş ve bu durum sanata da sirayet etmiştir. Batı’nın Doğu’ya olan ilgisi ve bu konudaki çalışmaları on dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde artmıştır. Bunun en önemli sebeplerinden biri Doğu’nun bu dönemde güç kaybetmesi olmuştur. Diplomatlar, araştırmacılar veya gezginler dışında sanatçılar da Doğu’ya seyahatler yapmışlardır. Ziyaretleri sonucu eserlerini yaratan ressamlar dışında hiç Doğu seyahati yapmadığı halde Doğu temalı eserler ortaya koyan ressamlar da azımsanmayacak kadar fazladır. Bu ressamlar Doğu hakkındaki izlenimlerini öncelikle diğer Oryantalist ressamların eserlerinden sonrasında da başlı başına bir araştırma konusu olan ve Oryantalizm’in edebiyat ayağını oluşturan Doğu’yu anlatan edebi metinler ile söylencelerden edinmişlerdir. 

Jean Auguste Dominique Ingres, Valpinçon Yıkananı, 1808

Sırf bu nedenle dahi Doğu imgesinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ya da başka bir deyişle Batı’nın gördüğü veya görmek istediği Doğu izlenimi olup olmadığı her zaman tartışmaya açık bir konu olmuştur. Batı’nın iyi özelliklerini tam zıttı şekilde olumsuz ve kötü özellikleri ile tamamlayan bir “öteki” olarak kurgulanan Doğu’nun, Oryantalist sanat adı altında bir ideoloji aracı işlevi gördüğünü savunan pek çok sanat tarihçi olduğu gibi, Oryantalizm’in kültürel, tarihsel ve dinsel yönden yakınlıkları ya da benzerlikleri ortaya koyduğunu savunan sanat tarihçiler de vardır.

Batılı sanatçıların Doğu seyahatleri nihayetinde Doğu hakkında oluşturdukları imgeler birbirinden farklı konularda kendilerini göstermişlerdir. Oryantalist resim repertuvarı içinde İslam dinine ait ritüeller, gündelik yaşam sahneleri ve harem yaşantısı yer almaktadır. Oryantalist sanatı belgesel, politik ve egzotik olmak üzere üç ana başlıkta incelememiz gerekmektedir.

Belgesel Oryantalizm’de olgular, kişiler ve olaylar gerçekte nasılsa öyle ele alınır. İlgi genellikle politik figürlerde özellikle de padişahlardadır. Dini etkinlikler, düğünler ve kutlamalar da eserlere konu olmuştur. Politik Oryantalizm’de politik mesajlar verilmektedir. Doğu ve Doğu’yla ilgili imgeler ise bu mesajlar için kullanılmışlardır. Bu mesajlar genellikle İslam karşıtıdır. Egzotik Oryantalizm’de ise Doğu’ya ait imgeler, duyguları ortaya çıkarmak ve konuları canlandırmak için kullanılmıştır. Egzotik Oryantalizm’de tarihsel gerçekliğe, kadın duyarlığına, iyi beğeni ölçütlerine, ırksal eşitlik ve kültürel hoşgörü kavramlarına karşı bir saldırı görülmektedir. 

Jean Auguste Dominique Ingres, Türk Hamamı, 1852-1859

Oryantalist resim repertuvarı içinde dikkate değer bir bölümü Batılılar için büyülü bir gizemi olan harem yaşantısı ve hamam sahneleri oluşturmaktadır.  Egzotik Oryantalizm örneklerini teşkil eden harem konulu resimler, ressamların engin hayal güçlerinin bir sonucu olarak tuvale yansımıştır. Yabancı bir erkeğin asla giremeyeceği yerler olan harem ve hamam gibi mekânları konu alan resimler yapan pek çok Oryantalist ressam kişisel fantezi dünyasını Doğu’nun gerçekliğiymiş gibi resimlerine yansıtmıştır. Bu aşamada kullandıkları ögelerden biri de hiç kuşkusuz kadın figürler olmuştur.

Batılı ressamlara göre harem cinsellik için tahsis edilmiş özel bir alandır. Doğulu kadınlar ise cinsel zevk sunan, her daim müsait ve itaatkâr kölelerdir. Bu sebepledir ki Oryantalist ressamlar Doğulu kadını egzotik mekânlarda, çıplaklığı, kıymetli mücevherleri ile, cinsel şiddet ve şehvet yansıtır halde resmetmişlerdir.  

“Oryantal resimlerde­ki çıplak ya da yarı çıplak kadınlar, çevrelerini saran objeler, yastık ve divanlar, duvar süsleri, yelpazeler, tas ve ibrikler, mü­cevherler ve müzik enstrümanları ile erotikleştirilmekteydiler, izleyicinin gözleri yönlendirilmiş oluyordu.”

Rana Kabbani, Avrupa’nın Doğu İmajı, s.89

“Bu tür sahneler Batılı okuyucu için Doğuyu özetliyordu: İlave bir erotik yer; despotik ve havai bir yapılanma. Doğulular zamandan böylesine habersizlerken, böylesi bir düşkünlük içindelerken, bu tür eğlencelerden başka neyi daha iyi yapabilirlerdi…” 

Rana Kabbani, Avrupa’nın Doğu İmajı, s.29 
François Boucher, Esmer Odalık, 1743

Bu tür posterler, Doğu’yu yansıtma görüntüsü altında, açık­ça Avrupa’yı tasvir etmektedir. Avrupa’nın toplumsal yasaları­nı ve burjuva ahlakçılığının katılığını sergilemektedirler. Dış­bükey bir aynadaymış gibi, gözler Doğu’ya çevrilmişse de, onu üreten Batı’yı yansıtır. 

Rana Kabbani, Avrupa’nın Doğu İmajı, s.104

Batılı ressamlar mahrem olanı ve bilinmeyeni, sözde Doğulu kadınları, kendi düş dünyalarında yarattıkları biçimde betimlerken, bu betimlerde Batılı heteroseksüel bir erkeğin egosu, hayalleri, fantezileri ve arzuları açıkça gözlenmektedir. Durgun, uygun pozları ve çıplak bedenleri ile odalıklar, o gösterişli iç mekânların varsayılan erkek sahiplerine ve vekil olarak izleyicilere cinsel ödül olarak sunulmaktadır. Dolayısıyla Batılı erkek ressamlar tarafından resmedilen harem ve özellikle de “Odalık” konulu eserlerin alıcısı da yine Batılı erkekler olmuştur. Bu durum kendini tanımlamak için bir “öteki”ne ihtiyaç duyuşun sanat alanındaki en sağlam örneklerinden biridir. 

“Neo Klasikler çıplaklığı mitolojik bir dekora taşıyarak çizebilmişlerdi, Doğulu ressamlar da şehvet düşkünlüğünü başka bir kompozisyona yerleştirerek, onu çağdaş ortamından soyutlamışlardı. Bu yeni kompozisyon (yer), yani renkli Doğu, burjuvaların egzotizme olan genel zaafları ile bağlantılıydı. 

Rana Kabbani, Avrupa’nın Doğu İmajı, s.88
Jean Auguste Dominique İngres, Odalık ve Köle, 1842

Venüs ve Odalık İmajları Arasındaki Bağlantı

Kendi zevk ve fantezilerine hitap edecek şekilde resmedilen kadın figürleri Avrupa’nın o dönemki güzellik anlayışı ile birebir örtüşmektedir. Hatta daha geri gidecek olursak bu güzellik idealinin kökü Antikiteye kadar uzanmakta olan Venüs betimlemeleri ile özdeştir.

Oldukça eski ve köklü bir geleneğin ürünü olan Venüs betimlemeleri binlerce yıl boyunca farklı karakterler yerine konularak resmedilmiştir. Başlangıçta Yunan ve Roma sanatında heykelleri yapılan ulaşılmaz tanrıçalarda kendini göstermiş olan çıplak ya da yarı giyinik haldeki ideal kadın betimlemeleri, sonrasında Avrupa’da Hristiyanlığın sanat karşısındaki katı sınırlamaları sonucu uzun bir süre önemini kaybetmiştir. Ancak bu dönem içinde yine benzer bir tipolojideki çıplak kadın karakteri olarak Havva ortaya çıkmıştır. Cennetten kovulma sahnelerinde sıklıkla resmedilen Havva figürü, cinsel çağrışımlardan oldukça uzak olsa da tipolojik olarak antikiteyi fazlasıyla yansıtmaktadır.  

Tiziano Vecellio, Urbino Venüsü, 1538

Çok uzun bir aradan sonra Rönesans ile birlikte eski gelenekler canlanmış, neredeyse her sanatçı Venüs tasviri yapar olmuştur.  Bu dönemde ideal güzelliğin sembolü olan Venüs tasvirleri genellikle kralların ya da soyluların metreslerinin betimlemeleridir. Sahip oldukları fiziksel birçok özelliğin temeli antikite ile atılmış olan bu betimlemeler toplum beğenisine yön vermişlerdir. Resim sanatında farklı kişiliklerde vücut bulan çıplak kadın betimlemelerinin serüveni Tanrıça Venüs geleneği ile başlamış olup gerçek kadınlarla devam etmiştir. Böylece dönemin ünlü veya soylu kadınlarının resmedilmesinden biraz daha ileri gidilerek alt tabaka olarak nitelendirilebilecek kadınların da Venüs ile özdeşleştirilmesi söz konusu olmuştur. Yunan mitlerinin aşk ve güzellik tanrıçası Venüs, soylu kadınlara ve soylu erkeklerin metreslerine dönüşmenin akabinde Manet’in Olympia’sındaki gibi fahişelere dönüşmüştür.  En nihayetinde ise “uzak ve gizemli Doğu”ya ait kadınlara uğramıştır. 

Edouart Manet, Olympia, 1863

Giorgione’nin Uyuyan Venüs resmiyle başlayan hareket, tıpkı bu resimde olduğu gibi resim düzlemine paralel yerleştirilmiş bir döşek üzerinde uzanan çıplak veya yarı çıplak figürlerin Titian, Velazquez, Rubens, Goya, Manet gibi başarılı ressamlarca tekrarlanmasıyla devam etmiştir. Bahsi geçen sanatçılar tarafından yerleşikleştirilmiş bu Venüs şablonu on dokuzuncu yüzyıl itibariyle Oryantalist resim geleneğine taşınmıştır. Batılı erkek özne için her daim gizemini koruyan harem kadınının görülemezliği ve ulaşılamaz oluşu onun bir fantezi nesnesine dönüşmesine olanak sağlamış ve Doğulu kadın figürlere uyarlanan kadim Venüs betimlemeleri “Odalık” temalı Oryantalist resimleri meydana getirmiştir. 

Giorgione, Uyuyan Venüs (Dresden Venüsü), 1508

Doğulu bir dekora sahip iç veya dış mekânda, Doğu kostümleri ile resmedilen kadınlar aslında Erken Rönesans’tan beri Batı resminde sıkça işlenen Roma mitolojisindeki aşk ve güzellik tanrıçası Venüs’ün temsillerinden başka bir şey değildir. Özellikle uyuyan veya yatan Venüsleri örnek alarak kurgulanan Odalık imajı, kendinden önceki Venüs betimlemelerinin büyük çoğunluğu ile biçimsel olarak benzeşmektedir. Çoğunlukla bir omzu üzerinde, yastıklara dayanarak uzanmış olan ve genellikle karşıdan görülen kadın figürlerinin biçimsel benzerlikleri dışında oluşturulma amaçları da ortaktır. Venüs imajı da, Odalık imajı da dönemlerinin erotizm talebine yanıt verme gayesi taşımaktadırlar.

Çıplaklık, Batı resim sanatına da konu olmuştu. Ne var ki, Doğu’nun çıplakları şaşırtıcı idi. Belki de eski çıplakların mito­lojik yapı içine yerleştirilmiş olması etkilerini azaltmıştı. Ve­nüs, unutulmayacak kadar mitsel idi. Bu kadın resmi şayet mi­tolojik düzenlemeye ait olmasaydı, izleyici onu gerçek yaşamda­ki dokunulabilir, sahip olunabilir bir varlık olarak düşünebilseydi, engeller kalkacak ve şehvet, ihtiras açıkça ve doğrudan dışavurulacaktı.

Rana Kabbani, Avrupa’nın Doğu İmajı, s.88
Eugene Delacroix, Divanda Uzanan Odalık, 1828

Odalık temalı resimlerdeki kadınlar bir anlamda Doğu’yu temsil etmekle birlikte ahlaken zayıf, şehvet düşkünü, tembel ve miskinlik ile gün öldüren kadınlardır. Aynı zamanda cinsel obje konumuna indirgenen kadınlar, sınırsız şehvet sunarlar, sonsuz bir dişiliğe sahip ve hükmedilmeye hevesli görünürler. Doğu ile ilgili bu cinsel imgelem, Batı’nın sömürgeci çıkar ve arzularıyla bağlantılıdır. Bu betimlemelerde basit ve boyun eğer vaziyette yansıtılan kadın figürler aslında doğrudan İslam coğrafyasını da simgelemektedirler. Dolayısıyla bu temayı işleyen resimlerde, Doğu’yu hakimiyet altına alma ve yönetme arzusu açıkça gözlenebilmektedir. 

Odalık, yalnızca on dokuzuncu yüzyıl Oryantalist resmine konu olmakla kalmamış, yirminci yüzyılda da kullanılmaya devam etmiştir. Yirminci yüzyılda ilk kez fovist ressam Henri Matisse tarafından kullanılarak yeniden gündeme gelen Odalık, onun tuvalinde farklı bir boyut kazanmıştır.

Henri Matisse, Kırmızı Pantolonlu Odalık, 1921

Çok sayıda Odalık konulu resimler yapan Matisse, alışılmış Doğulu nesneleri resimlerinde sıklıkla kullanmakla birlikte kendinden öncekilerden farklı olarak deforme ve stilize biçimlere eşlik eden görsel algıyı zorlayıcı renk ilişkilerini kullanmıştır. Yine kendinden önce resmedilmiş iki boyutlu örneklerin aksine onun resimlerinde üç boyutluluk illüzyonu hakimdir. Matisse ile figür resimdeki öncelikli konumunu ve baskın rolünü yitirmiştir. Oryantalist söylem içerisinde “Doğu” imgesinin oluşmasına ve yaygınlaşmasına vasıta olan kadın figürün ifade ettiği anlamın içi böylelikle boşaltılmıştır. Eski örneklerle olan tek bağlantı figürün duruş şeklidir. Onun Odalıkları Empresyonist ve Fovist özelliklerle modernize edilmiştir.

Pablo Picasso, Harem, 1906

Yine yirminci yüzyılda Oryantalist izler barındıran resimler yapan bir başka ressam ise Picasso olmuştur. Ingres’in Büyük Odalık’ının ilham kaynağı olduğu kübist nitelikli Avignonlu Kızlar resmi onun on dokuzuncu yüzyıl ustası Ingres ile süregelen ilişkisine ışık tutmakla birlikte, Oryantalist temayı yeniden gündeme getiren çalışmalardandır. Yine Ingres’in Türk Hamamı da Picasso’nun ekspresyonist özellikler taşıyan Harem’inde yankı bulmuştur.

Matisse’nin ve Picasso’nun denemeleri ile son kez gündeme getirirlerken aynı zamanda biçimsel bir ögeye dönüştürerek anlamsızlaştırdıkları Odalık imgesi ya da başka bir deyişle Oryantalist resimlerde Doğulu erkeklerin cinsel haz objeleri olarak yansıtılan, bir bakıma Batı’nın emperyalist emellerine ahlâki gerekçe oluşturan egzotik ve güzel kadın betimlemeleri, yirminci yüzyılın erken tarihlerinden itibaren kaybolmaya başlamıştır.

 

*

Öne Çıkan Görsel: Jean Auguste Dominique Ingres, Büyük Odalık, 1814

*

Referanslar:

Jale Erzen, Resimde Doğu Merakı: Oryantalizm, Yeni Boyut, Yıl:3, Sayı:11, 1984
Thierry Hentsch, Hayali Doğu, Metis Yay., İstanbul, 1996
Rana Kabbani, Avrupa'nın Doğu İmajı, Bağlam Yay., İstanbul, 1993
Edward Said, Oryantalizm Sömürgeciliğin Keşif Yolu, İrfan Yay., İstanbul, 1998
Gonca Güçsav, On Dokuzuncu Yüzyıl Oryantalizmde Odalık, İTÜ-SBE, YL Tezi, 2000

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir