Danimarkalı masal yazarı Andersen, 1805’de bugün doğmuştu. Ondan önce, masal derlenen bir türdü. Grimm Kardeşler, kendi adlarını kitaplarının başına yazsalar bile, masallarını köylere gidip derlemişler, sonra yazıya dökmüşlerdi. Andersen sözlü geleneğe yaslanmadan masal yazdı – bu anlamda bir ilktir.
Masala gelene dek çok türde kalem oynattı: Oyunları düpedüz başarısızdı, romanları vasatı aşamadı. Şiirleri ilgiye değerdi; çünkü çocuk gözüyle dünyayı yansıtıyorlardı. Masal yazmaya giden yola burada başladı denebilir. Yol demişken, ünlendikten sonra sıkı gezgin oldu. Türkiye’ye dek uzandığı yolculuklarını topladığı gezi yazıları da sınıfı haydi haydi geçer.
14 yaşındayken taşradan başkent Kopenhag’a gelip tutunmaya çalışan biriydi. Bu yüzden masalları, bu sıfat masal için ne kadar kullanılabilirse, gerçekçidir. İyiliğe duyulan güvenin hemen yanında yaşama dair kötümserlik başgösterir. Bu ikircikli duruşu gündelik dille verir – bu nedenle en masalsı masalında bile fantastik duygusu baskın değildir.
Toplamda 9 ciltte 156 masal yazdı, bunlar 125’den çok dile çevrildi. Yaşarken yarına kaldığının farkındaydı. Nedir, hiç evlenmedi – tıpkı Kierkegaard gibi. Kopenhag’ın bu iki ünlüsü, aynı yıllarda birbirlerine hiç değmeden yaşadılar. Kabirleri, aynı mezarlıkta, bir taş atımı uzaklıkta. Gariptir, Kopenhag ikisinin anıtlarıyla dolu ama ikisini hâlâ yan yana getirmiyorlar – mezarların tersine anıtları birbirlerine hep uzak.
Öleceğini anlayınca, Andersen’in cenaze törenini düzenleyecekleri topladığı söylenir. Müzik işlerinden sorumlu kişiye vasiyet etmiş: “Benim ardımdan yürüyeceklerin çoğu çocuk olacak. Çalınacak müziği seçerken ritmine dikkat et, küçük adımlara uygun bir parça olsun!”
İlk yorum yapan siz olun