İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dünyada İlk Kez Lâleden Kağıt Yapıldı

Lâleden ve Gülden yapılan kağıtlar, Türk Süsleme Sanatçısı Atilla Can için özel olarak hazırlandı.

-Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Görevi gereği Türkiye’yi arşınlamış bir babanın, 1969 yılında dünyaya gelen üçüncü evladıyım. Bu arşınlamalarda; anılarımı, çocukluk arkadaşlarımı farklı farklı şehirlerde bırakarak eğitim hayatımı tamamladım. Sanata düşkünlüğüm çocukluk yaşlarımdan itibaren başladı. Hayatım boyunca; sanatın, yaratıcılığın ve hayal gücünün özgür irade ile oluşacağına ve bu hayatta bulunmamızın mutlak bir maksadı olduğuna inananlardan oldum. Yaşamda; hoşgörü, tevazunün ve tutarlılığın vazgeçilmezliğini ilke edinmeye çalışan biriyim. Ebru sanatına değer ve yenilikler katmak için birçok yurt dışı-yurt içi sergi, organizasyon ve sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım.  T.C. Kültür Bakanlığı Türk Süsleme Sanatları Sanatçısıyım ve iyi bir kültür elçisi, kültür miras taşıyıcısı olma çabasındayım 27 yıllık hekimlik hayatım var. Evli ve bir kız çocuk babasıyım.

“KAĞIT EBRUNUN KALBİDİR”

-Kağıdın ebru sanatı için öneminden bahseder misiniz?

Kağıt, sadece ebru sanatı için değil, insanlık tarihi için çok büyük önem taşımış. Kağıt ile bilginin taşınması ve korunması kolaylaşmış. Ebru tanımlaması yapılırken ”Türk Kağıt Süsleme Sanatı” olarak adlandırılır. Zaten Avrupalı Ebruyu ‘Türk Kağıdı’ veya ‘Türk Mermer Kağıdı’ diye bilir. Yani, Ebru ve kağıt ayrılmaz ikilidir ve kağıt ebrunun kalbidir diyebiliriz. Kağıt bizim nazarımızda büyük önem arz ettiğinden, ebru sanatında kullandığımız kağıtların uzun yıllar dayanıklı kalabilmesini isteriz ve kağıtlarımızı özenle seçerek alırız. Bu nedenledir ki ebru sanatında uzun ömürlü olsun diye; kağıdın asit içermemesine, suya, ebru boyalarına, ışığa ve rutubete dayanıklı olmasına, kalitesine özen gösteririz.  Ayrıca bir ebru sanatçısı, ebru teknesinin yüzeyini tozlardan korumak için tekne yüzeyine kağıt serdiği gibi, ebru yaparken kullandığı bizlerin (iğnelerin)  üzerindeki boyaları temizlemek için de kağıt kullanır. Nihayetinde su üzerindeki desenin de ebedi istirahatgahı yine kağıdın yüzeyidir. Yani ebrucunun olmazsa olmazıdır kağıt. Kağıdın önemli olduğunu addetmek, kağıda hürmet etmek, kıymet vermek bir ustanın öğrencisine bıraktığı en önemli vasiyeti ve miraslardandır.

Kağıda hürmet etmek çok güzel bir kavram. Bununla ne demek istediniz?

 Kağıda hürmet, ananevi bir kültür mirasıdır bize. Size güzel bir anekdot anlatayım. 464 yıl önce bir Ocak ayında Ogier Ghiselin de Busbecq, Avusturya imparatorluğunun elçisi olarak İstanbul’daydı. Elçi Busbecq’in Türk Mektupları adında yayınlanmış gezi mektuplarını okuduğumda söyle diyor:

”Türklerin imaret dediği hanlarda kalırken, duvarlardaki çatlaklara sokulmuş, kağıt parçaları sık sık dikkatimi çekti. Bunların ne olduğunu merak ettiğimden çekip çıkardım. Fırsat bulduğumda Türk dostlarıma üzerlerinde ne yazılı olduğunu sordum ve böyle muhafaza edilmeyi gerektirecek hiçbir şeyin yazılı olmadığını öğrendim. Bundan duyduğum merak daha da arttı. Aynı şeye sık sık başka yerlerde de rastladım. Sorduğum zaman Türkler cevap vermekten kaçındılar. Ya bana inanamayacağımı sandıkları bir şeyi söylemeye utandılar ya da yabancı bir dinden olana böyle bir sırrı açıklamak istemediler. Sonraları Türklere yakınlaştıkça dostlarımdan öğrendim ki; üzerine Tanrının adı yazılabildiği için kağıda çok saygı duyarlarmış. Bu nedenle kağıt parçalarının yerlerde sürünmesini istemezler, bulduklarında çiğnenmesin diye derhal alıp bir deliğe sokarlarmış.”

Halen günümüzde hattatlar, hat yazarken yanlış yazdığı, kazıntı ile yıpranmış, deforme olmuş kağıtlarını, yazılana ve yazdırana hürmetten dolayı çöpe atmazlar. Onu bir kap içinde yakarlar, yine bu küllere basılmasın diye mezarlıklara serperler. Ocak 1555, Ocak 2019 hala değişen hiçbir şey yok. Geleneksel kültürümüz her daim kağıda saygı, kağıda hürmet ile doludur. Biz kültürel miras taşıyıcıları içinde kağıt vazgeçilmezimiz ve baş tacımızdır. En çok ebrucuların kağıda hürmet etmesi, kıymet vermesi gerekir. Çünkü  birçok sanat grubuna göre bir ebrucu, kağıt ile en çok meşgul olan, kağıdı en çok tüketen sanat mensubudur.

-Ebru sanatında kağıdın korunması, dayanıklı hale gelmesi için işlemler yapıyor musunuz?

 Kağıt bitkiden imal ediliyor. Dolayısı ile kırılgan ve naif bir madde. Nem, küf ve saklama koşulları, kırışma,  yıpranma, aşırı sıcağa ve ışığa maruz kalması kağıda zarar verdiği gibi, kağıt kurtları ve böcekler de kağıt hasarında önemli bir yere sahip. Bu nedenle de, ebrularımızı yaptığımız boyalara da, ebruda kullandığımız kağıtlara da azami dikkat etmeye çalışıyoruz.  Tüm ebrularımı değil ama kıymet verdiğim ebrularımı korumaya çalışıyorum. Bu koruma yöntemlerinden biri aharlama. Aharlama, kağıdın direncini  ve saklama süresini arttırıyor. Aharlamayı iki kademede yapıyorum. Muhallebi aharı ve yumurta aharı. Buğday nişastasını muhallebi kıvamına getirip kağıda örtücü ince bir kat olarak sürüyorum. Buna muhallebi aharı diyoruz. Muhallebi sürülmüş kağıdı bir iki hafta gölge ve serin ortamda kuruduktan sonra, bu kez de kağıdın üzerine tavuk yumurtası veya ördek yumurtası akından elde edilen sıvıyı sürüp, yumurta aharı ile işlemi tamamlıyorum. Söylenen bu işlemin, kağıdı 1000 yıla kadar ömrünü arttırdığı. Yine koruma maksatlı, bazı ebrularımın arkasına da “Yâ Kebikeç” yazıyorum.

Atilla Hocam eserlerinizi korumak için neler yapıyorsunuz? Bir de “Yâ Kebikeç”  ne manaya geliyor?

Kağıdın en büyük düşmanlarından biri de böcekler ve kağıt kurtlarıdır. Nişasta ve yumurta sürülmüş selüloz hammaddeli kağıtlar, haliyle böceklerin ve kurtların iştahla yediği gıdalar haline dönüşüyor. Gerçi buna önlem için, böcekler ve kurtçuklar yemesin, yendiğinde acımtrak bir tat olsun diye ahar hazırlarken bir miktar şapı ahar karışımına koyuyorum ve kağıdı korumaya çalışıyorum. Ama bu ne kadar etkili bilmiyorum, zaman gösterecek. Diğer koruma yöntemim, eğer bulabilirsem düğün çiçeğini ezip suyunu çıkartıyorum. Bu ezilmiş ve süzülmüş sudan birkaç damlayı ebru suyuma (Kitre) karıştırıyorum. Düğün çiçeği çok zehirli bir bitki. Böcekler, hissiyattan mı yoksa geçmiş tecrübelerinden mi bilinmez ama düğün çiçeğini yemiyor ve kokusundan kaçıyor. Ebrulu kağıtlarıma,düğün çiçeği özü geçtiği için böcekler tarafından korunacağına inanıyorum. Ben bu yöntemleri tercih ederken, geçmişte bu tarz uygulamaların yanında farklı arayışlar içine girilmiş. Eski bir koruma yöntemi de, el yazması kitapların kapağına ”Yâ Kebikeç” diye bir kitap tılsımın yazılması hususu. Bu tılsım ile kitapların; böceklerden, kurtçuklardan, güvelerden korunacağına inanılırdı. O dönemlerde, tılsımlı olduğuna inanılan bu ismin, kitapları her türlü haşerâttan koruyan efsâne bir melek veya cin olduğu kabul edilirdi. Hattat kitaplara özenle   “Yâ Kebikeç” yazar, bir nevî bu yazıyla  “Ey kurtçuk, bu kitap sana âit değil. Bu kitap başkasının, başkasının malına zarar verme!” diye böceği uyarırdı. Diğer bir inanış ise,”Yâ Kebikeç”in böceklerin Şah’ının ismi olması. Böcek ya da kurtçuk kitabı yemeye geldiğinde kitabın üzerinde efendilerinin adını görünce “Bu kitap efendimizin himâyesinde” diyerek, korkudan kaçtığı, uzaklaştığı yönündeydi. Bende sembolik olsun diye, bazı eserlerimin arkasına ”Yâ Kebikeç” yazıp, geçmişi yâd ediyorum.

-Ebru sanatında daha çok çiçeklerle karşılaşıyoruz. Ebru sanatı için çiçek önemli bir unsur. Sizin için hangi çiçekler mana yüklü ve daha değerli?

Çiçeksiz bir yaşam, yaşam olmazdı sanırım. Kokular ve renklerden mahrum kalmanın, tezahürü bile kabul edilemez. Çiçekler ebru sanatının yaşam kaynağı. Su üzerinde birçok figür yapmamıza rağmen, ebruya en çok yakışan yine çiçeklerdir. Ebru sanatında birçok çiçek yapıyoruz. Yalnız bu sanatta lale ve Gülün bambaşka bir yeri var. Geçmiş yüzyıllarda da bu iki çiçeğe çok değer verilirdi. Çünkü geçmiş toplumlar, Allah’ı(c.c) Lale ile Peygamberimizi (s.a.v) de Gül ile özdeşleştirmiş. Yine tarihimizi incelediğinizde; edebi kaynaklarda, kilim, halı, tezhip, minyatür,çini gibi geleneksel sanatlarımızda, bu iki çiçek Allah (c.c) ve Peygamberimizi (s.a.v) simgelediği için ayrı bir yere sahiptir.

Konuyu biraz açarsak, mazide Ebced hesabı denen bir hesaplama sistemi vardı. Ebced, Arap alfabesindeki (elif, ba, cim, dal) ilk dört harfinin okunuşlarıyla türetilmiş kısaltma bir sözcüktür. Ebced’de her harfe bir sayı değeri verilmiştir. (ör. Elif 1, Ba 2, Cim 3, he 5, Lam 30 gibi) Ebced hesabı ilmi, alfabetik bir sayı sistemini kullanarak, kelime veya cümlelerin sayısal değerini hesaplama ve bunlardan anlamlar çıkartma işlemi. Ebced ilminde, cümlecik veya metinde bir şekilde gizli şifreleme olduğu düşünülür. Ebced’e örnek verecek olursak, Kur’an-ı Kerim’de İstanbul için Güzel Şehir manasında ”Beldetun Tayyibetun” terkibi vardır ve ebced hesabı ile toplandığında (Be: 2 + lâm: 30 + dal: 4 + te: 400 + tı: 9 + ye: 10 + be: 2 + te: 400 = 857) hicrî 857 eder. Bu ise Miladi takvime göre 1453’tür. Bununla İstanbul’un Fethinin müjdelendiği inanışı vardır.

Arapça, Lale ve Allah yazılışlarının ebced ilmi ile açıklamasına bakıldığında, “Allah”  ismi arapça; elif,  iki lâm ve he harfleri ile yazılır. Bu harflerin Osmanlıda kullanılmış olan ebced hesabı ile sayı değeri 66’ya tekabül etmektedir. Lâlenin de, iki lâm, elif ve he harfleri ile yazılmasında, yine 66 sayısına ulaşılmaktadır. Lale ve Allah yazılımındaki sayısal değerlerin aynı olması, kültürümüzde Lâleye farklı bakılmasına, değer verilmesine ve çok sevilmesine yol açmıştır. Yine geçmiş dönemlerde, gül çiçeğinin peygamberimizin terinden yaratıldığı ve peygamberimizin kokusunu arzu edenlerin gülleri koklaması söylenirdi. Anlayacağınız lale ve gül, diğer sanatlarımızda olduğu gibi, ebru sanatında da manâ yüklü çiçekler arasında görüldüğü için, önemli addedilir. Bu düşüncelerden kaynaklı olacak  ki, ebru sanatında Lâle ve Gül yapmanın hazzı bambaşkadır.

“KALBİMLE DÜŞÜNDÜĞÜM İÇİN, YAPTIKLARIMIN MANÂ YÜKLÜ OLMASI ÇOK DOĞAL”

Şimdi en heyecanlı konuya gelelim. Dünyada ilk kez sizin için Lâleden ve Gülden kağıt yapıldı. Lâleden yapılmış kağıda lale ebrusu, gülden yapılmış kağıda gül ebrusu yaptınız. İnsan ilk duyduğunda tüyleri diken diken oluyor ve heyecanlanıyor. Bu fikir nasıl aklınıza geldi?

‘Bu fikir nasıl aklınıza geldi?’ bana en sık sorulan sorulardandır. Akıl maddeyi, kalp manayı fetih içindir. Özel bir çabam yok ama ben kalbimle düşündüğüm için, yaptıklarımın manâ yüklü olması çok doğal. Ben normal diyorum ama bu fikirlerim, yaptıklarım bazı insanlara tuhaf gelebiliyor. Yıllarca yaşamımı idame için aklımı kullanarak bilim ile uğraştım, yine yıllarca da kalbimi kullanarak sanatta manâyı aradım. Bir ebrûcu olarak; çiçek ve kağıt kalbimin en değerli yerinde manâ kazanmış kavramlardan bazılarıdır. Ebrû ne kağıtsız olur ne de çiçeksiz. Ebru, en güzel çiçekleri en güzel kağıtlara yapmak ve gelecek yüzyıllara solmadan taşımak ve hediye bırakmaktır. Bu, bir ebrucunun en büyük manevi hazlarındandır.

Laleden kağıt yapılması fikrini size anlatayım. 18 Mart 2016 günü, Hollandalı Suminagashi Sanatçısı Elsje van der Ploeg’in anısına düzenlenen sergi için Hollanda daveti almıştım. Davete icabet etmeden önce, kıymetli dostum, Hollanda’da yaşayan Türk Sanatçımız Yusuf Beye, bir planlama yapıp Rotterdam’daki el yapımı kağıt atölyesine gitmek istediğimi söylemiştim. Planladığımız gibi oldu ve etkinlikten bir gün önce beraber kağıt atölyesine gittik.

Marieke de Hoop, 35 yıldır el yapımı kağıt yapan çok kıymetli, Hollanda’lı bir kağıt ustasıdır. Aynı zamanda origami tiyatrosu adı altında güzel etkinliklere imza atan naif bir sanatçıdır. Marieke Hanım atölyesinde beni büyük incelikle misafir ederken aynı zamanda el yapımı kağıt ile ilgili açıklayıcı bilgilerden bahsetti. İlk kağıdın M.Ö. 2. yy’da Çinliler tarafından yapıldığını (Bu cümleyi kabul etmediğimi kendisine de söyledim), ağaç kabuklarını, lifli bitkileri özlü ve yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar ezip hamur elde edildiğini ve bu hamuru suya karıştırıp yoğun bir karışım elde edildiğini ve bu karışıma ebatları farklı farklı kalıp daldırılıp, belli miktarda hamurun kalıplar üzerinde kalmasını sağlayıp, süzüp kağıt elde edildiğini söyledi. Akabinde, kağıt yapımının aşamalarını, ayrıntıları ile birlikte atölyesinde bire bir göstererek, birlikte el yapımı kağıtlar yapmıştık. Dile kolay Marieke Hanım, 35 yıldan fazladır büyük bir aşkla el yapımı kağıt üretiyor ve bu kültürü yaşatmaya çalışıyor. O kadar farklı bitkilerden kağıt yapmış ki, şaşıp kaldım. Dokuları, renkleri farklı farklı kağıtlar. Arşivlediği, albüm haline getirdiği kağıtları bir taraftan bana gösteriyor bir taraftan da kağıtların hikayesini anlatıyordu. İnanın; günlerce, aylarca kağıtların hikayesini dinlemeye doyamazsınız. Bir ara yıpranmış bir kot pantolonu kağıt yaptığını bana gösterince şaşkınlığım hat safhaya çıktı. Binlerce kilometre yol yapmış Rotterdam’a gelmiştim. Şaşırma sırasının Marieke Hanım’a geldiğini hissederek, -”Peki Marieke hanım siz hiç Lâleden kağıt yaptınız mı?” sorusunu yönelttim. Marieke hanım birden sustu, şaşkın bir şekilde yüzüme baktı, sonra gülümsedi. Bu nereden aklınıza geldi, hayır hiç yapmadım, bu çok güzel bir fikir demişti. Ben de Marieke Hanıma, lale bizim dünyada ki göçmen çiçeğimiz. Hem Türkiye’nin hem de Hollanda’nın sembolü. Sizler de tıpkı bizler gibi bu çiçeği çok seviyorsunuz ve kıymet veriyorsunuz. Aynı zamanda biz ebrûcuların olmazsa olmaz çiçeklerindendir Lâle. ”Benim için Lâleden kağıt yapar mısınız?” dediğimde, Marieke Hanımın heyecanlandığını hissettim.  Bu konuşmayı yaparken henüz Lâleler topraktan çıkmamış ve lale çılgınlığının (Tulipmania) üzerinden 379 yıl geçmişti. Ama bunca yıl geçmesine rağmen, lale çılgınlığının yaşandığı topraklarda olmamdan mı yoksa bu çiçeğin tılsımından mı bilinmez ama orada bu çılgın düşünce zihnime düşmüştü. Kendisinden, laleler çıkar çıkmaz; lâlenin sapı, yaprağı ve çiçeğinden oluşan Lale kağıtları yapmasını istedim.

Lâleleri koparmaya kıyamadığım halde,  Marieke Hanımı azmettirmiş, laleler çıkar çıkmaz, kucaklar dolusu laleyi koparmasını sağlamıştım. Marieke Hanım, atölyesine getirdiği kucaklar dolusu lalelere acımadan, yalvarmaları ve inlemeleri duymazlığa gelip, Lâleleri bir güzel ahşap tokmakla dövmüş. Ta ki inlemelerin durduğu, ızdırap içindeki lalelerin dilsizleştiği ve seslerinin kesildiği ana kadar. Sonrasında kucaklar dolusu kardeş laleler, sonlarını kabul edercesine, birbirine sarılmış halde, bir hamur topu haline gelmişler. Marieke Hanım, kağıt yapmanın tüm işlemlerini tek tek bitirmiş ve sonunda kardeş kanları ve bedenlerinin iç içe geçtiği Lâleden kağıtlar üretmiş.

Velhasılıkelam, dünyada ilk kez lâlelerden el yapımı kağıt yapıldı ve yüzyıllar sonra bu laleler ana yurduna, öz vatanına bir kağıt olarak gönderildi. Günlerce, aylarca bir sevgilinin beklenişi gibi sabırsızlıkla kağıtlarımın bana ulaşmasını beklemiştim. “Sizin için kağıt yapmak benim için bir şereftir, başka fikriniz olursa lütfen bildirin” notu ile nihayetinde lale kağıtlarım elime ulaştı. Hz. Mevlana der ki “Yarasından taze kan sızan gönül ehline, dostların yüzünü görmek merhem gibidir.” Kağıtları elime aldığımda yarasından taze kan akmış gönül ehli Lâleden yapılmış kağıtlarımın, niyetimi anladığını ve beni affettiğini anladım. Bu affın keyfi ve heyecanıyla ebru teknemin başına oturdum ve dünyada ilk kez Lâlelerden yapılmış kağıtlara, lale ebrusu yaptım.

Tabi ki bu manâda eksik kalmak demekti. Bir şeyler daha yapmak gerekiyordu. Bu nedenle de 2017 yılında Yalova Kağıthanesine ‘Sırf gülden oluşan bir kağıt yapar mısınız?’ dediğimde, ‘Elbette hocam, yaparız’ dediler. Kağıdı nasıl yapalım dediklerinde; gülün dalı, yaprakları ve çiçeğinden oluşan bir gül yapmalarını ve hamuru sulandıracakları suyun ise gül suyu olmasını istedim. Genç ve başarılı ustalar dediğimi yaptı ve “Geleneksel El Yapımı yüzde yüz Türk Kağıdı” olarak emaneti bana teslim ettiler. Beklenen oldu ve ben de yine büyük bir heyecan ve aşkla, gülden yapılan kağıtlar üzerine gül ebruları yaptım. Dedim ya kalbimle düşünüyorum diye. Yine bir şeylerin eksik kalacağını hissettim. Bu nedenle de gülden yapılmış kağıtlar üzerine lale ebrusu, lâleden yapılmış kağıtlar üzerine de gül ebrusu yaparak manayı tamamlamış oldum. Bundan sonrası ise, hat yazısı ile Allah (c.c) ve Muhammed (s.a.v) lafzının yazılarak, eserlerin ebedi istirahatgahına gitmesi.


-Atilla Hocam Ebedi İstirahatgah neresi?

Aşk’ı en iyi sevgili anlar, gülü bülbül. Bende bu ebruları, içinde ebru aşkı olana, bu sanatı anlayana, ona kıymet verecek, ona hürmet edecek, bir kalbe emanet etmek isterim. Bu ebedi istirahatgah; Lale müzesi de olabilir, yahut kıymetli bir koleksiyoncu da. Anlayacağınız bu ebrular, dünyada ilk olduğu için çok kıymetli ve çok anlamlı. Bu nedenle bu ebruların bu manâ yükünü taşıyacak, güzel yüreklere, kurumlara emanet etmek isterim. Bu nedenle ”Ehli hünerin kadrini bilen de hüner sahibidir” deyip, bu eserlerin kadir kıymet bilenlere,hüner sahiplerine gitmesini isterim.

Çiçekten kağıt yapılıp, yine üzerine çiçek ebrular yapılması bundan sonra sizin adınızla anılacak. Başka çiçeklerle ilgili projeniz var mı?

Çiçeklerden kağıt yapılıp, bu kağıdın üzerine ebru yapılması, geleneksel Türk kağıdına ebru yapılması bir milat ve heyecan verici. Bu hususların benim adımla anılacak olması tabi ki gurur verici. Hayal dünyam geniş. Kardelenden yapılmış kağıt üzerine, kardelen ebrusu, sümbül, nergis, zambak veya portakal çiçeğinden yapılmış kağıda çiçekler yapmak, diğer çiçekler ile ilgili hayâl kurmak. Neden olmasın…

Yaptıkları ve yapacakları ile her daim gönüllerde taht kurmuş güzel bir yürek Atilla Can. Çok önemli ,sevilen ve saygı duyulan bir gazetecinin dediği gibi Türkiye’nin sizin gibi kreatif, çalışkan, ebruyu dünyaya duyuran, sanata yenilikler kazandıran, güzel yürekli, öncü sanatçılara ihtiyacı var.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir