İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İranlı Yazar ve Sosyolog Shahzadeh N. İgual ile Söyleşi

İranlı yazar ve sosyolog Shahzadeh N. İgual ile “Sanatın Saray Dili / Sadabad Sarayı’nın halkla sanat aracılığıyla buluşması” başlıklı harika bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar.

Ayşe Hanım’la sarayın göz alabildiğince yeşilliklerinde, ağaçların gölgesindeki bir mermer bankta oturuyorduk…

    – Aaa? Heykel mi o ağaçların arasındaki?

    – Evet Ayşe Hanım. Modern bir heykel.

    – Dur yakından bakayım şuna…

    Heykele doğru yürüdü Ayşe Hanım, ben de ardından. Eserin önüne geldiğinde ağzı açık, şaşkın ve sarsılmış ama gözleri neşeyle parlayarak bakıyordu:

    – İnanamıyorum! Nasıl olur? Bu bir kadın heykeli, hem de göğüsleri görünüyor Shahzadeh! Yasak değil mi? 

    – Bildiğiniz gibi değilmiş, değil mi Ayşe Hanım?

    – Çok şaşkınım, inan! Lütfen heykelle fotoğrafımı çeker misin hemen?

(Shahzadeh N. İgual’ın Ayşe Kulin ile yaptığı bir sohbetten alıntı)

Shahzadeh Hanım, bizlere Tahran hakkında bilgi verebilir misiniz?

Başkent Tahran, Elbruz Dağları’ndan başlar, Rey Şehri’nde biter. Uçsuz bucaksız gibi görünse de aslında kuzeyinden güneyine 600 metrelik rakım farkına rağmen muntazam bir kenttir.

Tahran’ın kuzeyinde kimi 1800 metre rakımda yer alan semtler yeşilliğinden, en çok da arşa değen çınarlarından ötürü nefis bir havaya sahip. E yakın tarihin şahları, padişahları da ikametgahlarını bu bölgenin kalbinde inşa etmişler. Qajar Şahı Muzaffareddin Şah’ın astım hastalığı sebebiyle temiz havasından yararlanabileceği Kuzey’de Darabat semtinde yaptırdığı kasr, bugün göğüs hastalıkları hastanesi olarak hizmet veriyor olsa da yüz elli yıl önce Şah’ın eviydi. Qajar Hanedanını saltanatına son verdikten sonra yine kendini İran Şahı ilan eden Reza Şah Pehlevi (Büyük Reza Şah), kendisi ve ailesi için Tahran’ın kuzeyden bittiği yerde, Saadabad semtinde 18 hektarlık, ormanlık alanda Saadabad Sarayını yaptırmıştı. Yeraltı barajları, servi, çınar, çam ve bilumum ağaçları, çiçekleri ile bir cennet kurdu ailesi için.

Tahran’daki kültür ve sanat hakkında neler söyleyebilirsiniz? Hangi unsurlar Tahran’daki kültür ve sanat üzerinde etkiye sahiptir?

Beyaz Kasr, Yeşil Kasr ve bir düzine kadar daha kasrın yer aldığı bu eşsiz saraylar grubu, 1979 Devrimi’nden bir süre sonra müzeye dönüştürüldü ve o gün bugün park ve müze olarak ayrıca açık hava etkinlikleri için halka hizmet veriyor.

Saadabad Kültür ve Tarih Kompleksi’ni oluşturan en önemli özelliklerden biri klasik ve modern sanatların mutlu evliliği. Eklektik Qajar tarzından art-deco’ya dek farklılıkların izlenebileceği mimarisi, pers bahçeleri tarzında düzenlenmiş 30 metrelik ağaçlardan oluşan korusu ve içindeki akarsular, farklı tarzlarda kafeleri ziyaretçiyi her birkaç yüz adımda yeni bir heyecana sürükler. Gerek iç gerekse dış dekorasyonunda modern heykel ve resimlerin yanı sıra örneğin Firdevsi’nin Şehnamesi’nden öykülerin nakşedildiği eski usul freskler de barındırır. 

Beyaz Saray’ın içinde yer alan tüm dünyadan tüm dönemlerden toplanarak oluşturulmuş eski eser koleksiyonunun yanı sıra Tahran Çağdaş Sanat Müzesi’nden sonra en değerli Modern Sanat müzelerinden biri olarak kabul edilen ve adı geçen müze gibi gene Farah Diba’nın çabalarıyla hayata geçen Güzel Sanatlar (Farah) Müzesi; 50’li yıllarda dünyayı motosikletle dolaşan ve “World Citizens Organization” madalyasıyla ödüllendirilmiş Omidvar Kardeşler’in yolculuklarından anılar ve izlenimlerin, sanat eserleriyle etnografik eserler sergilendiği müze; 20. yüzyılın ortasından bu yana destanlara renk ve can vererek yaşayan en değerli minyatürist unvanını elden bırakmayan dünyaca ünlü Mahmud Farşçiyan’ın eserlerinin sergilendiği müze, İran resmine 20. yüzyılda büyük yenilikler getiren ressamlar Sara Abkar ve Hossein Behzad’a ayrılmış iki müze gibi ayrı kasırlarda gezilebilen seksiyonlar dışında, birçok kalıcı ve süreli sergiyle sanat galerileri de sanatseverlerin büyük ilgisini çekiyor yıllardır.

Sadabad Sarayı’nın müzeye çevrilmesi ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

1979 Devrimi vuku bulduktan sonra tüm saraylar gibi, Saadabad da bir süreliğine kapatıldı. A’dan z’ye teker teker zabıt tutuldu. Pehlevi ailesine, Pehleviler’den önceki hükümdar Qajar Hanedanı’na ve daha evvelki dönemlere ait ne var ne yoksa korunarak, müze olarak açılmak üzere ziyaretçiler için hazırlandı. Ziyaretçiler neredeyse dün terkedilmiş gibi düzenlenen saraylarda aynı zamanda Pehlevi ailesinin günün hangi vaktinde ne yaptıkları hakkında fikir edinebildiler, nadide porselen ve kristallerle temsilen donatılmış sabah, öğle, ikindi ve akşam adlı sofralarda neler yiyip ne sohbetler ettikleri hakkında hayal kurabildiler.

Müzeyi biraz tarif edebilir misiniz? Özellikle Beyaz Saray’dan bahsetmiştiniz…

Devasa bahçesinde, tam Beyaz Saray’ın giriş merdivenlerinin karşısında İran Mitolojisinin kahramanlarından Okçu Araş’ın (Araş-e Kemangir) duayen heykeltraş Mir Hossein Arjang Nejad tarafından devrim öncesinde yaptığı ancak 2008 yılında heykeltraşın da katıldığı törenle bugünkü yerine konan yedi metre yüksekliğindeki heykeli tabii ki ilk göze çarpan eser. Başı sonu belli olmayan büyük bahçenin az ilerisindeki ağaçlık alanda ise İranlı ressam ve heykeltıraş Bahman Mohassess’in “Anne” adlı modern nü heykeli yer alıyor. Beyaz Saray’a içinde, üst katta Mohammad Reza Pehlevi ve ailesinin oturma odalarından birinde Farah Diba ve Şah’ın bronz büstleri ile karşı karşıya geliyor ziyaretçi.

Beyaz Saray’ın üst katında, odaların çevresine dizili olduğu geniş merkezi holün devasa tavanının dört tarafında İran’ın önemli klasikleri arasında yer alan Firdevsi’nin Şehnamesi’nden ihtişamlı dört ayrı fresk göze çarpar. Zaloğlu Rüstem ve Avcı Behram hikayelerinden sahnelerin Hossein Taherzadeh Behzad tarafından 1941 yılında resmedildiği bu bezeme, İran Edebiyatı’nın ve resminin kadim Pers mitolojisini temel almasına önemli bir örnektir. Bilhassa Behram’ın zebra avında betimlendiği tablo, Ömer Hayyam’ın Avcı Behram için kaleme aldığı, dünyevi hazların geçiciliğinden söz ettiği dörtlüsü ile birleşince resmin anlamı daha da derinleşiyor. Hayyam, birçok rubaisinde olduğu gibi dünya demek için Farsça “saray” sözcüğünü kullanması da çok düşündürücü bir detay.

“Bu cihanda Cemşîd kadeh kaldırdı,

Tilki sakinledi, ahu yavruladı…

Behram da bir ömür avladı lakin,

En son kabir de Behram’ı avladı…”

Sadabad Sarayı ile ilgili eklemek istedikleriniz var mı?

Saadabad Devrim’den, daha doğrusu İran – Irak savaşından bu yana muhtelif sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor. İranlı bestecilerin çağdaş klasikleri, Şehname, Feridüddin Attar’ın Simurg, Rûmi gibi devasa opera prodüksiyonların prömiyerleri ve Şairler Haftası misali önemli edebiyat şölenleri, aynı zamanda hat, resim, minyatür, heykel sergileri için, saray senelerdir kapılarını sanatseverlere açıyor. Bütün bu faaliyetlerin yanı sıra İranlı genç grupların caz, blues, dünya müziği konserleriyle, filarmoni ve senfoni konserleri ve resitaller gibi etkinlikler de düzenleniyor Saadabad’da.

Adı “Mutluluk Vadisi” olarak çevrilebilecek Saadabad’ın, Pehleviler’e olmasa da İran halkı ve dünyanın dört bir yanından gezginlere büyük mutluluk yaşattığı kesin…

Ayşe Hanım’la sarayın bahçesinde, daha doğrusu ormanında adımlarken, bana “İran hiç bize anlatıldığı gibi değilmiş Shahzadeh. İyi ki çağırdın geldim, iyi ki gördüm” dediğinde, yüreğimi yine bir sevinç kaplamıştı. Hele bu güzel sözleri Türkiye’nin kıymetli kalemlerinden biri olan sevgili Ayşe Kulin’den duymak tabii ki gurur verici.

Sizce bu röportajın okurlar üzerinde nasıl bir etkisi olacaktır?

Bu kısa yazıyı kaleme almamın nedeni “Saadabad’da neler oluyor”u anlatmak yahut bu sarayın Devrim’den, savaştan sonra Tahran’ın önemli müzeleri arasında zikretmenin yanı sıra farklı sanatların buluşma noktası haline geldiğini söylemek değil. Dışarıdan göründüğü gibi olmayan, kapalı kutu komşunun bilinmeyenlerinden birini az da olsa paylaşmak. Zira malum, İran İslam Cumhuriyeti’nde, bırakın operayı ve klasik müziği, caz, blues, rock icra edilebiliyor ve kadın-erkek hem zaman olarak aynı yerde eğlenebiliyor olması ihtimalini düşünmek, heykel, resim gibi plastik sanat dallarının da Devrim ile birlikte yok olduğunu düşünenlerimiz var. Oysa örneğin bahsettiğim müzik etkinliklerinde nice sopranolar, mezzolar, kadın solistler, kadın orkestra şefleri sahne alıyor. Kadın ressamların, heykeltıraşların sergileri açılıyor hatta moda defileleri düzenleniyor. Üstelik bu sanatsal faaliyetler sadece Saadabad Sarayı’nda değil, Tahran’ın ve diğer şehirlerin büyük konser, tiyatro, performans salonlarında, galerilerinde de icra ediliyor. İran’da sanat ve edebiyat alanında zinhar hayal edemediğimiz büyük hareketlilik var.

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir