İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Jose Saramago: Dilin Sınırlarında Bir Cambaz

Yazan: Serhat Sarıçoban

Ludwig Wittgenstein’ın dille ilgili söylediği birkaç sözü anımsatmak istiyorum, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır. Dil dünyayı resmeder. Üzerine konuşulamayan konusunda susulmalı. ”

Aslında bu sözler üzerine düşünmeye başlandığında akla gelir Saramago. Portekizli, Nobel ödüllü yazar anlattıklarıyla her okurun ilgisini çeker. Anlattıklarını önemli kılan bir metafiziğe sahiptir eserleri. Körlük, Görmek, Kabil, İsa’ya Göre İncil, Ricardo Reis’in Ölümü, Bütün İsimler… ve diğer eserlerinde ele aldığı konular insana dair olanla buluşup evrensel boyutlarda okuyucunun karşısına çıkar. Şunu söylemek mümkün görünüyor: İnsanlığa bir şeyler fısıldar Saramago. Ne fısıldadığı önemli ancak bunu yapış şekli ve özelikle üslubu, onun fısıldadıklarını bambaşka bir boyuta taşır. 

Jose Saramago ve Gabriel Garcia Marquez

Saramago, dilin sınırlarında gezinen bir cambazdır. En zor hareketleri rahatlıkla yapan usta, yetenekli ve cesur bir cambazın ipin üzerinde yaptığını sözcüklerle yapar. Kendine özgü, birbiri peşine virgüllerle bağlanan, uzun cümleleri adeta tomurcuk bir gülün gözümüzün önünde ağır ağır açılışı gibidir, Cümleleri birbirine bu biçimde bağlarken kullandığı sözcüklerle yaptığı soyutlamalarda, somutlamalarda, zıtlıklarda; cümleleri olumlu ve olumsuz biçimde peşi sıra kullanmasında değildir sadece dilinin güzelliği, olumsuzluğu sağlarken “değillemelerden” yararlanması da anlatımında öne çıkar, İkilemelerle anlatıma hareketlilik ve yeni anlamlar kazandırır, İroninin hemen her eserinde önemli bir unsur olduğu, alegori ve hicvi büyük bir ustalıkla eserlerinde kullandığı görülür, Bütün bu anlatım unsurlarıyla insanın zihninde yepyeni imajlar yaratıp düşüncenin dil zevkiyle beraber harmanlandığı yepyeni tatlar sunar. Tabii bu dilin belli zorlukları da söz konusudur, Cümlelerin virgülle sıralanışı, nerde biteceğinin belirsizliği, diyalogların bile böyle verilmesi, kimi zaman dilin ağırlaşması okuyucuyu yorar, Bazen de bu dili yadırgar okuyucu.

Duvar yazısının Türkçesi: Daima bizi bekledikleri yere varıyoruz.

Okur, Saramago’nun dünyasına dilin olanaklarının zorlandığı ancak bu zorlamanın sırıtmadığı bir üslup kapısından girer. İlk cümleden itibaren dilin yaratıcılığının büyüsüyle örülü bir ağın içine düşer. Bu ağdan kurtulmak değildir derdi, olsa bile her çırpınışında bu yaratıcılığa biraz daha bulaşır.  İnsanın zihnini kimi zaman sızlatan, kimi zaman gıdıklayan, kimi zaman konusu gereği teknik ve bilimsel sözcüklerin de sanatsallık kazandığı, mitolojik ve tarihsel kişilere, olaylara, mekânlara vs. gönderme yaparak yaptığı benzetmelerle kurduğu dünya aynı zamanda dilinin döndüğü oranda karşımıza çıkar. Bu dil ise öyle zengindir ki anlatamayacağı şey yok gibidir.

Saramago, kurmaca gerçekliğin sınırlarını dilinin ince kavrayışıyla gösterir. Bu dil bize anlatılanın resmini ihtişamlı bir biçimde çizer. Yer yer anlatılan şey dili, yer yer dil anlatılanı besler. Büyük bir nehir gibidir bu dil. Doğuşundan ulaşacağı noktaya kadar türlü topraklardan geçer, kimi zaman olayın heyecanına katılır, kimi zaman birden fazla kola ayrılıp yeniden birleşir, kimi zaman toprak öyle geçirgendir ki yani olaya açıklık getirmek gerekir, daha derinlerden akar, bazen suları sığmaz yatağına taşar, bazen kurak bölgelerden geçer durgunlaşır ama sonunda varacağı noktaya varır. Geride ise ihtişamlı, bereketli topraklar bırakır. İşte Samarago’nun kullandığı dil böyledir. Okuyucuda bu etkiyi bırakır.

Son söz olarak şu söylenebilir: Çocuktum dizlerinde dilsiz çağların / Konuştukça büyüdüm. Saramago da tıpkı bu söze uyar gibi, dili işledikçe büyüyen bir anlatı ustasıdır.

Bir yorum

  1. Oğuzhan Albayrak Oğuzhan Albayrak 12/03/2021

    ????????

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir