İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kemane Sanatçısı Melisa Yıldırım ile Söyleşi

Uluslararası alanda pek çok başarıya imza atmış olan Kemane/Kamancha sanatçısı, müzisyen ve besteci Melisa Yıldırım ile sanat yaşamı üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Merhaba. Öncelikle kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Ben Melisa Yıldırım, 27 yıl önce İstanbul’da doğdum. Müzisyen, besteci ve doğaçlama sanatçısıyım. Anadolu, Orta Asya ve Orta Doğu gibi geniş coğrafyalara yayılmış olan Kemane/Kamancha enstrümanını çalıyorum.

Müziğe ne zaman ve nasıl başladınız?

Müziğe küçük yaşlarda anneannemin eşsiz ninnileri ile başladım. Bazı akşamlar ise müzikli aile toplantılarımız olurdu, bağlama çalınırdı, türküler söylenirdi. Anadolu müziğinin en değerli ezgileri ve mikro-müzikal tonları ile bu şekilde karşılaştım.

Daha sonra teyzem konservatuarda müzik eğitimi aldı, ben yaklaşık 5 yaşındayken onun enstrümanlarıyla oynayıp besteler üretmeye çalıştığımı hatırlıyorum, odasından asla çıkmak istemezdim. Müziğe gerçekten o dönemlerde dokunmaya başladım sanırım.

Kabak kemane ili tanışmanızı anlatır mısınız?

Kabak Kemane ile ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi Çalgı Bölümü lisesi’nde tanıştım. Okulda öğretmenlerim bu enstrümanı çalmam gerektiğini öngörmüşlerdi. O zamana kadar bildiğim bir enstrüman değildi, çünkü Kabak Kemane Anadolu’da Yörük Türkmenlerin çaldıkları geleneksel bir enstrüman, ve ben Yörük Türkmen kültüründen gelmiyorum. Daha sonra okuldaki eğitimimin yanı sıra bu enstrümanı daha detaylı araştırmaya karar verdim. Çeşitli sanatçılar ile tanıştım ve bu enstrümanın aynı aileden fakat farklı coğrafyalardaki türlerini keşfetmeye başladım. Coğrafyaya göre enstrümanın ismi ve teknik yapıları değişiklik gösterebiliyor. Bu çeşitliliğin kesinlikle nefes kesici bir tarafı var. Bir süredir beş telli bir tasarım olan çember ve Anadolu kamancasını çalıyorum.

Bir süredir Londra’da yaşıyorsunuz. Türklerin aşina olduğu bir enstrümana İngilizlerin tepkisi nasıl?

Açıkçası bu enstrüman Türkiye’de de çok bilinen ve göz önünde olan bir enstrüman değil, bağlama ya da kaval gibi popüler değil yani. Bu yüzden İngiltere’de İngilizlerin olduğu kadar Türkiyeli toplumunda görüntü ve sesiyle çok ilgisini çekiyor. Mistik bir hissi olduğu konusunda herkes hem fikir.

İngilizler çeşitli müzik türlerinde ve projelerinde bu enstrümanın sesine yer vermeyi orijinal buluyorlar. Çünkü onlar için alışılmışın dışında bir ses.

Geçtiğimiz yıl Amerika’da OneBeat adlı bir projeye katılmıştınız. Hem o süreçten hem de projeden sonraki müzikal çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

OneBeat katıldığım en orijinal ve etkileyici sanatçı konaklamalarından birisiydi. 12 farklı kültür ve ülkeden gelen sanatçılarla tanıştım, müzik dillerini ve hikayelerini keşfettiğim, çok değerli anılar biriktirdiğim ve dostluklar kazandığım eşsiz bir tecrübeydi. Hislerimi kelimelerle anlatmaya çalışmak sınırlayıcı şuanda… Mesela hayatımda her zaman en değerli olacağını düşündüğüm bir müzikal karşılaşma yaşadım. Çok yakında bu müzikal karşılaşmanın seslerini duyacaksınız, duo bir proje yayınlayacağız. Sürpriz…

Bunun yanı sıra çoğu müzikal iş birliğimiz dijital platformlarda yayınlandı, bunların bazılarını Fas’lı müzisyen arkadaşım Reqteq’in ‘Barzak’ albümünde, bazılarını ise Bandcamp üzerinden ‘Onebeat 9 Mixtape’ albümünde bulabilirsiniz. Hatta bu albümde ‘Silk Road’ isimli bir bestemi müzisyen arkadaşlarım Leandro Cesar, Swarupa Ananth ve Edgar Marun ile beraber yeniden düzenledik ve kaydettik. Her bir müzisyen ile çalışmak unutulmaz muhteşem bir deneyimdi.

Dünyanın farklı yerlerinde enstrümanınız ile hem göze hem de kulağa hitap ediyorsunuz. Solo çalışmalarınız çok etkileyici. Sanatınızı nerelerde icra ettiniz?

Teşekkür ederim, mesleğimin en güzel taraflarından birisi de seyahat etmek sanırım. Türkiye’nin bir çok yerini çeşitli sanatçıların orkestrasında yer alarak gezdim, İngiltere’de Making Tracks sanatçı konaklamasında yer aldım ve İngiltere’nin bir çok şehrinde konser yaptık. Bunların bazılarında solo çaldım. Bunun yanı sıra Birleşik Krallıkta çeşitli üniversitelerin konserlerinde çaldım, İranlı sufiler ile çalışmalar yaptım. Tabi bu çalışmaların bazıları pandemi nedeniyle aksadı veya ertelendi. EFG London Jazz festivalinde solo çaldım, geçtiğimiz aylarda İtalya’da Isole Parlano festivalinde solo performanslar yaptım. Bunlar aklıma gelen bazı yerler… Bu yılın konser listesi oluşmaya başladı, yakında daha fazla yere solo veya duo seyahat edeceğim gibi görünüyor.

Başka hangi enstrümanları çalıyorsunuz?

Lavta çalıyorum, kendi kendime öğrenmeye başladım. Enteresan bir ses rengi var. Bazen ud bazense gitar gibi. Lavta üzerinde beste yapmayı seviyorum ama yine de çok kadar zaman ayırdığım söylenemez. Müziğe aslında Bağlama çalarak başladım, benim ilk çaldığım enstrümandı, daha sonra konservatuara başlayınca onu çalmayı bırakmam gerekti. Konservatuarda kısa bir süre piyano öğrendim. Farklı tarzdaki enstrümanları çalma deneyimim oldu, her biri üzerinde Kemane/Kamancha kadar profesyonel olmasam da nasıl kullanabileceğimle ilgili bir fikrim var.

Müziğin dışında başka nelerle ilgileniyorsunuz? Hobileriniz neler?

Yoga yapıyorum bir süredir, hatta bu konu üzerinde araştırmalar yapmaya, derinleşmeye başladım. Hobiden daha fazlası olmaya başladı benim için. Yaşam alışkanlıklarımı ve düşünce biçimimi neredeyse tamamen değiştirdi. Müziğe yaklaşımımı bile bazı noktalarda etkilediğini söylemem mümkün. Zaten müzikte her zaman sprituel bir tarafı duyumsadım, enstrüman çalmaya başlamadan önce her zaman meditasyonlar yapmaya özen gösteririm. Aslında yoga eksik bir parçaymış. Onu keşfettiğim için mutluyum.

Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istedikleriniz?

Sanatçı ve sanatseverler için harika bir bağımsız platform oluşturduğunuz için ben teşekkür ederim.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir