İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mevsim Yenice Bilinmeyen Sular’ı Ve Ötesini Anlatıyor

Mevsim Yenice, güncel Türk edebiyatının ödüllere mazhar olan önemli kalemlerinden biri. İzmir’de doğan yazar üniversitede Fizik okuyor. ‘’Hiçbir olumsuzluktan yılmama’’k gerektiği, bir yetenek varsa ancak onun üstüne giderek başarının geleceğini söylüyor.

2015 altKİTAP Öykü Yarışması’nda ‘’Açık Artırma’’ öyküsüyle kazandığı birinciliği, Yaşar Nabi Nayır Ödülleri’nde dikkate değer bulunan öyküleri, ilk eseri Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile 2019 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülleri’nde kazandığı Mansiyon Ödülü de bunu doğruluyor. Başarılarının gerisinde, hemen her başarı öyküsünde görebileceğimiz gibi türlü olumsuzluklar da yaşıyor. Reddedilen kitap dosyaları gibi. Ancak işin peşine düşmeseydi bugün Türk edebiyatının sâdık bir okuyucu kitlesine sahip nitelikli bir yazarı olamayabilirdi. İnsanın hayallerinin peşinden giderken ‘’bilinmeyen sular’’la da karşılaşılacağını ve pes edilmemesi gerektiğini iyi biliyor.

Mevsim Hanım aynı zamanda sıkı bir Pink Floyd dinleyicisi. Bilinmeyen Sular’daki her öykünün başında grubun şarkılarından alıntılanan epigraflar, kitabın arka kapağında Pink Floyd müzik listesi içeriğine sahip bir QR kodu da bunu ispatlıyor. Seyahat etmek ise tutkuyla bağlı olduğu bir konu. Ben Bilinmeyen Sular’ı, yazarıyla röportaj yaptığım için söylemiyorum, pek sevdim. Gelmeyeni bekleyen, gitmek zorunda kalan, gidemeyen, gidip de bıraktığı yerde aklı kalanların belirsiz gelecekleri yazarın kendine has üslubuyla vücut buluyor. Ama her şeye karşın bir açık kapı bırakılıyor gibi karakterlere. Öykülerde belirsizliğin kaygısıyla hayata yeni bir sayfa açmanın arasında insan bir ümidin bir ümitsizliğin duvarına çarpıyor. Ama lüzumsuz trajedilere girmemek, gereğinden fazla ağırlığı yük etmemek de yazarın virgülü gibi. Biz de güncel edebiyatımızın bu güzide yazarıyla Bilinmeyen Sular’dan, edebiyattan, Pink Floyd’dan ve daha nicesinden konuştuk…

“Önce kendi dünyamı değiştirmekle ilgiliydi benim yola çıkışım…”

Hoş geldiniz. Hemen söze gireyim: Selim İleri bir konuşmasında, gençlik yıllarında edebiyatla dünyayı değiştirebileceğini, vakit geçtikçe bunun mümkün olmadığını belirtir. Sizce edebiyat dünyayı değiştirebilir mi? Ya da dünyayı değiştirecek kişilere mi dokunur?

Hoş buldum. Samimi olmak gerekirse, önce kendi dünyamı değiştirmekle ilgiliydi benim yola çıkışım. Edebiyat ve sanatın üzerimde hep böyle etkisi oldu. Ama iki kitaptan sonra aldığım okur dönüşlerinden, değiştirmek mi bilmiyorum ama birilerinin dünyasında bir yerlere ulaşabildiğimi, dokunabildiğimi gördüğümü ve bundan çok mutluluk duyduğumu söyleyebilirim.

Sizde bir öykü yazma süreci nasıl oluşuyor?

Genellikle küçücük bir kesit –ki o da son sahne oluyor– düşüyor aklıma. O sahnenin bende duygusal bir karşılığı oluyor yazmaya iten. Biraz bekleyip büyümesi, detaylanması için izin veriyorum. Sonra yazmaya başlıyorum ve kafamdaki küçük ayrıntıların birleşip bir bütün oluşturmasına çalışıyorum.

Okurlarınız rock müzikle, özellikle de Pink Floyd ile içli dışlı olduğunuzu zaten biliyor. Bilinmeyen Sular’da yer alan her öykünün başında, Pink Floyd’un şarkı sözlerinden oluşan epigraflar var. Epigraflarda yer alan sözler mi öyküleri yaratmanıza vesile oldu? Yoksa yazdığınız öyküler için en ideal şarkı sözleri onlar mıydı?

Epigraflar öyküleri yazmama vesile oldu.

Yazarken müzik dinleme alışkanlığınız var mıdır?

Çoğunlukla evet. Hatta sadece müzik değil, insan, trafik vb. seslerin, kaosun hakim olduğu ortamlarda yazmayı, okumayı, çalışmayı seviyorum.

Güncel Türk edebiyatında, öykü yazarıyla okur arasında sıkı bir bağ oluşmuş gibi görünüyor. Okuyucuların bir araya gelip söz konusu yazar hakkında oldukça hararetli tartışmalara girdiğini çok sık görüyorum. Bazen de sitemle eleştiriyorlar ki bu o yazarları sahiplendiklerini gösteriyor. Ne dersiniz?

Son yıllarda öykü okuru arttı. Bunu sevindirici buluyorum. Öykülerin üzerine konuşmak fikri de epey hoş ve ufuk açıcı. Eleştiri kısmına gelince bazen üslupsuz, yapıcı olmak yerine başka amaçlar güden eleştiriler oluyor, onlara anlam veremediğim gibi pek ciddiye de almıyorum açıkçası. Üsluptan ve amacından uzaklaşmış yergi de övgü de bende karşılık bulamıyor.

“Bilinmeyen sulardan sağ çıkıp çıkamayacağımızı denemeden asla bilemeyeceğiz…”

Bilinmeyen Sular ilk baskısını Mayıs 2019’ta yaptı.

Hacim itibarıyla romana nispeten bir öyküde yer alan detaylar daha az olabiliyor. Ancak Bilinmeyen Sular’ı okuduğumda yaratılan karakter ve ortamları kafamızda layıkıyla canlandırabileceğimiz ayrıntılar gördüm. Beri yandan metnin maksadını başta değil ileri sayfalarda verme gibi okuyucuyu diri tutan bir kaleminiz var gibi. Bir öyküden/ öykülerden bu ikisini aynı anda alabilmeyi çok sevdim.

Kendim de genelde bu tipte metinleri okumayı sevdiğim için kalemim de şimdilik buraya yatkın belki de. Kim bilir zamanla neye dönüşecek, ben de merak ediyorum.

Bilinmeyen Sular’daki birçok karakterde tipik olarak gördüğümüz müşterek durumlardan biri de, bilmem katılır mısınız, gitmek. Aile evinden taşınan ama arada hala aklı o evde kalan bir genç, üniversite okumak üzere aile evinden taşınıp yurtta kalmaya başlayan bir öğrenci, annesinin yanından ayrılıp dünyaca ünlü bir ressamın yanında çalışmak üzere yola koyulan bir başkası… Başta hüzünlü gibi gelse de bu gitmelerde hep ümit verici bir açık kapı var gibi. İnsan için bilinmeyen sular o kadar da tehlikeli değil mi sizce?

Gerçekten bilmiyorum. Ben de kendi adıma bir cevap bulmaya çalıştığım için bu “gitmek- gidememek” meselesini bu kadar deştim, kurcaladım sanırım. Kötü haberse, hala bir cevabımın olmayışı. Ama şu fikre git gide yaklaştığımı hissediyorum, bilinmeyen sulardan sağ çıkıp çıkamayacağımızı denemeden asla bilemeyeceğiz…

Bataklık Balığı öykünüze, tabiri caizse bayıldım. Öyküdeki, yaşam şartları gereği ‘’küçük insan’’lardan biri olan karakterin geride bıraktıkları, belirsiz geleceği, daha sonra da ‘’terfi’’ edişi… Spesifik sorum da bu olsun: Bataklık Balığı nasıl doğdu?

İtibar meselesiyle ilgili bir öykü yazma isteğiyle doğdu. Sonra kurgunun çok derinlerine İngiltere- İrlanda meselesini gömmeye karar verdim. Öykünün hiçbir yerinde açıkça söylenmiyor bu ama tüm detayları incelediğinizde, mekanlar, isimler, hayvanlar, bitkiler, yemekler, mitlerden esinlenilen parçalar İngiltere ve İrlanda’ya hizmet ediyor. Baş karakterlerimizden ressam olan İngiltere’yi, yardımcısı ise İrlanda’yı temsil ediyor.

Mevsim Yenice seyahat etmeye ve gittiği yerlerde oranın bir sakini olacak kadar dolu günler geçirmeye devam ediyor.

Kuşlardan kedilere, denizden yağmura tabiatın farklı unsurları da Bilinmeyen Sular’ın ‘’kahramanları’’ndan birkaçı. Tabiat ve seyahat etmenin sizde apayrı bir yeri var gibi görünüyor.

Seyahatin “yeni bir yer görmek” kısmı beni yazmak için harekete geçiren unsurlardan biri. “Yeni” olan her şeyden besleniyorum diyebilirim aslında. Yeni karşılaşmalar, yeni duygular, yeni sesler, kokular.

İnternetle edebiyat arasında nasıl bir ilişki olduğu, olacağı popüler sorularımızdan biri. Eserin arka kapağındaysa, okuyucuyu Spotify’a yönlendiren ve bir Pink Floyd müzik listesine götüren bir QR kodu yer alıyor. Bu açıdan internet ve edebiyat ilişkisi için çok yaratıcı bir örnek oluşturmuşsunuz. Bu nasıl doğdu?

Kitaba başlamadan önce kitap hakkında hiçbir fikrim yokken sadece Pink Floyd epigraflarının bendeki karşılığını yazmak ve sonunda teknolojik olarak mümkünse kitabın çalma listesini okuyucuyla paylaşmak vardı. Bunun sebebi öyküleri yaratırken ve epigraflardaki yerleri dinlerken hissettiğime en yakın duyguya okuyucuyu da ortak edebilmek arzusuydu.

Peki başarılarınız bir yana, bu noktaya gelirken yaşadığınız birkaç başarısızlık örneğinizi de anlatır mısınız?

İlk kitabım yayımlanana dek defalarca ret haberi aldım. Dergilerden de onlarca “öykünüzü yayımlamayacağız” maili almışımdır. İki yıl önce sorsaydınız bunları daha büyük başarısızlıklar ve yenilgiler olarak anlatabilirdim. Ama şimdi çok da başarısızlık gibi gelmiyor, aksine iyi ki bir sürü yayınevinden ret almışım da dosyanın üstünde epey çalışmışım diyorum. İyi ki yeni öyküler yazıp eskileri çıkarıp revize etmişim dosyayı. Böylece dönüp baktığımda içime sinen bir ilk kitabım var diye düşünebiliyorum.

Söyleşi için teşekkür ederim. Son olarak; okuyucularınızın üçüncü eserinize ulaşması için ne kadar vakit var?

Ben teşekkür ederim keyifli sohbet için. Seneye ya da bir sonraki sene yeni bir dosyayı hazır hale getiririm diye umutluyum.

Röportaj: Mert Bekçi

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir