Slm. Nbr. Bye. Tb. Afk. Omg. Fav… Ve daha nicesi… Her şey 2000’li yılların başında hayatımıza giren SMS’lerde ünlü harfleri yok saymamızla başladı. Hemen ardından “Slm”, “Mrb” gibi kısaltmalar girdi yazışmalara… Maalesef sonunda günümüz Türkçesi, yüzlerce yeni sözcük, kısaltma ve “emoji figürleri”ne çoktan teslim olmuş durumda.
Anne ve babalarının kendi çocuklarını dahi anlamakta zorluk çektiği “internet kuşağı dili” anadilimiz Türkçeyi tehdit mi ediyor? Yeni neslin dilinin şifreleri ne? Anlayabilmek için sözlük mü gerekli? Değişimden kaçış yok, peki dili yönetmek mümkün mü?
“26 Eylül Türk Dil Bayramı”nda Y kuşağının dil kullanımıyla ilgili tüm bu soruları Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ramazan Korkmaz yanıtladı.
Prof Korkmaz konuşmasında şunları söyledi; Dünya çapında 7 binden fazla dil konuşuluyor ve bu dillerin yüzde 40’ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. BM verilerine göre dünyada her ay iki dil birden -daha çok yerel kültürlerin ortadan kalkması nedeniyle- yok oluyor. Sosyal bilimciler ve dilbilimciler bu nedenle anadillerin kurallarıyla yaşatılmasına büyük önem veriyor.
Ancak günümüzde dilin yaşaması gibi, zarar görmesine de neden olan çok önemli bir silah var: Sanal ortam… Türkiye’de 18-38 yaş aralığındaki Y kuşağının yüzde 75’i internet erişimine sahip, üstelik neredeyse “online yaşıyor” dedirtecek oranlarda akıllı cihazlarıyla fazla zaman geçiriyor. “Digital 2019 in Turkey” raporuna göre Türkler günde ortalama 7 saat internet ve sosyal medyada zaman geçiriyor.
Bu yoğun kullanım, kısaltmalardan, yabancı dil temelli sözcüklerden ve emojilerden oluşan yeni bir dil yarattı. 2000’li yılların başında attıkları kısa mesajlarda ünlü harflere ihtiyaç duymamaya başlayan gençler, pek çok kısaltma ve yabancı sözcüğü internette yazışma diline eklemiş durumda.
Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ramazan Korkmaz’a göre, internet ve sosyal medyada kullanılan dilin, Türkçeye olumlu bir katkısı yok. Sözcüklerin kısaltılıp, amacı dışında bir yozlaşmaya tabi tutulmasıyla dilin içerik kaybına uğrayacağını söyleyen Prof. Ramazan Korkmaz, kısaltma, yabancı dil kökenli sözcükler ve emojilerle oluşturulan bu yeni yazışma dilinin dezavantajlarına dikkat çekerek, “Bu dil ötesi bir yere gidiştir ve elbette sağlıklı değildir” dedi. Prof. Korkmaz, sözlerine şöyle devam etti:
“Dilimizi korumak ve geliştirmek, sosyal medyanın dışında bir dünya -özellikle de edebiyat dünyası- olduğunu bilmek gerekiyor. Dilin değişimini izlemek yerine çocuklara, gençlere dünyayı sanat ve edebiyat penceresinden görmeyi öğretmeliyiz. Dillerinin zenginlikleri için çocuklarımızı şairler, ozanlar, öykücüler, romancılar ve tiyatrocularla buluşturmalıyız. Dilimizin sınırlarını kısarak, eksilterek bozarak aslında dünyamızın sınırlarını da bozduğumuzu, eksilttiğimizi ve küçülttüğümüzü bilmeliyiz”
“Kendini ifade etme yeteneği kayboluyor”
Prof. Ramazan Korkmaz, geliştirilen bu yeni dilin, yoksul ve sığ bir dil olduğunu, aynı zamanda bireyin kendisini ifade etme yeteneğini de tehdit ettiğini belirtti. İnternet dilinin toplum içi iletişimi bozacağına da işaret eden Prof. Korkmaz, “Kendini doğru ifade etmek bir meziyettir. O zenginliğin, içeriğin kaybolması insanın yoksullaşmasını getirir. Bilişim dili ise yoksul bir dildir. Açılımı, derinliği olmayan bir dildir. Edebiyat dünyasının dili ise çağrışımlara dayalı zengin bir dil. İnsanın ruh dünyasını geliştirir, farklı ufuklarla taşır” diye konuştu.
“Dil ile birlikte ilişkiler yoksullaşıyor”
Sosyal medya ve internet dilinin 150-200 sözcükten oluştuğunu, bu dille büyük bir dünya kurmanın olanaksız olduğunu vurgulayan Prof. Korkmaz, insanın gelişmesi, değişmesi için dilin de sınırlarının geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Prof. Ramazan Korkmaz, konuşmasının devamında:
“Kendilerini doğru kelimeleri bularak ifade edemiyorlar. Kendi aralarında, internette kullandıkları sözcükleri farkında olmadan okul veya işteki en ciddi ortamlarda kullanmak zorunda kalıyorlar. Sosyal medyanın diliyle edebi bir metin oluşturmak mümkün değildir. Normal bir iletişim dili de yaratmak mümkün değil. Hız çağında gençler bunları kullanabiliyorlar. Hızlı iletişim için böyle bir dil geliştirmişler. Bu dil günlük yaşama yansıyınca ilişkileri yoksullaştırıyor. İnsanları yalnızlaştırıyor”
“Minimal öyküler okutun”
Prof. Korkmaz, değişim ve gelişime karşı koyulamayacağını, fakat yasaklamanın da bir çare olmadığını; gençlere ve çocuklara “bu kelimeleri kullanmayın, söylemeyin, yazmayın” demek yerine, onlara uygun seçenekler sunmak gerektiğini belirtti.
Gençlere, hikâyenin bir alt türü olan “küçürek öykü” (minimal hikaye) okumayı öneren Korkmaz, “En fazla 100 sözcükten oluşan ancak roman derinliği olan öyküleri keşfetmeleri lazım. Türkiye’de Ferid Edgü’nün bu tür çok sayıda eseri var. Nitekim, son yıllarda çok sayıda kişi bu türle yakından ilgilenmeye başladı” dedi.
“Yabancı sözcükler dile girebilir”
Prof. Korkmaz yabancı dillerden hiçbir sözcüğün girmemesi için bir dilin sınırlarını kapatmanın da doğru olmadığını söyleyerek, bugüne kadar mantığı, dilbilgisi ve yapısı aynı olmak koşuluyla dışarıdan birçok sözcüğün dilimize girdiğine dikkat çekti. Korkmaz;
“Yabancı dilden sözcük kullanımı normal bir durumdur. Ama bu yapının bir kanser hücresi gibi çoğalması, kendi düşünce sistemini, dilbilgisi yapısını dikte etmeye başladığı zaman tehlike başlar. Yoksa sözcüklerin tekil olarak sizin dünyanıza girmesi kazanç sayılır. Dil zenginleşiyor. Bununla birlikte olabildiğince, yabancı sözcüklere karşılık bulmak doğrudur.” diyerek sözlerini noktaladı.
İlk yorum yapan siz olun