İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Pop Art’ın Gümüş Saçlı Adamı: Andy Warhol

Yazan: Şura Zebunoğlu

Slovakya’lı göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Andy Warhol’un asıl adı Andrew Warhola’dır. Çocukluk yılları hastalıkla geçtiği için eğitimine devam edememiş, annesi ile resimler çizmiştir. 1949’da eğitimini tamamlayıp New York’a gitti ve burada adını Andy Warhol olarak değiştirdi. Reklam illüstratörü olarak işe başlayan Warhol sonrasında yaptığı resimlerde teknikler geliştirerek onları çoğaltmaya başladı. Kendine has bir çizgi oluşturan Warhol makineleşme diye tabir edilen terimi kullandı. Güzel sanatlar alanında ilerlemeyi hedefledi ve reklamlar için sanat yapmak yerine reklamları sanat haline getirdi. Warhol’un en önemli noktası da budur ve bu sayede Pop Art’ın konularını belirleyen kişi olmuştur. Bunlar arasında başta gelenler Camplell’s Soup (Çorba konservesi), Coco Cola’dır.

Tüm bu yapılan resimleri daha doğrusu çoğaltılan resimleri ortak bir dil olarak görüyordu. Kendisine ait şu söz de dikkat çekicidir: ‘’ Amerika hakkındaki en güzel şey, en zenginle en fakirin aynı ürünü aldığı bir geleneği başlatmış olmasıdır.’’ Bunların hepsi seri üretim ve savaş sonrasındaki tüketim çılgınlığı ile alakalıydı. Warhol yaptığı resimleri çoğaltmak için serigrafi tekniğinden yararlanmıştır. Ardından fabrika kurdu. Ayrıca ünlülerin resimlerini de yapıp çoğaltmaya başladı. Tanıtım fotoğrafları, gazete ve dergilerden topladığı görüntüler ile yeniden şekillendirdi. Ünlüleri ticari bir ürün olarak görmesi yönünde vurucu bir yorumda bulundu. Warhol’un eserlerinde tekrar tekrar karşımıza çıkan konular şunlar: Ayakkabılar, ürünler, ünlüler, zengin insanlar, para, felaketler, ölüm ve kendisi… Bunlar sadece Warhol’un takıntıları olarak karşımıza çıkmıyor o içinde bulunduğu kültürü de yansıtıyor. Eserleri Amerikan yaşamındaki ticarileşme ve tek tipleşmeyi kanıtlar niteliktedir.

Warhol kendi şirketini kurmasından ziyade aynı zamanda portreler için de çalışmaktaydı. İnsanlar ona giderek portrelerini yaptırıyorlardı. Hızlı sonuç alabilmek için stüdyosuna bir fotoğraf kabini yerleştirdi ve burada çekilen fotoğraflardan yola çıkarak eserlerini oluşturuyordu. Kendi portelerini de ayrıca satışa çıkaran Warhol kendisini ve parayı önemsediğini söylemekteydi. Aynı zamanda film yapımcısı ve dergi yönetmeniydi. Hem iş adamı hem de sanatçı kişiliği ile kitleleri etkileyen Warhol yaptığı işin ta kendisi olmuştur ve bu şekilde dünya çapında bir markaya dönüşmüştür. Warhol ticaret ve sanat arasındaki ilişkiyi güçlü şekilde ortaya koyan nadir insanlardandır. Günümüzde onun izlerini görmek mümkündür. New York’ta Modern Sanatlar Müzesi’nde Andy Warhol’un 1962 yılında yaptığı ‘Campbell’s’in Çorba Konserveleri’ serisi bulunmaktadır. Bu seride 32 resim bulunuyor, her biri yaklaşık 50 santime 40 santim boyutlarındadır. Modern sanatta aklımıza gelen önemli sorulardan biri de: ‘Bu bir sanat mı?’

Bir modern sanat eserine baktığınızda aklınıza pek çok şey gelir ve farklı şeyleri çağrıştırır. Fakat eğer bu yapılan işi gördüğümüz yer bir müze olmasaydı, Campbell’s Çorbaları şirketinin pazarlama departmanında görmüş olsaydık bir ilan veya afiş olarak algılayabilirdik.


Andy Warhol’un stüdyosundan çıktığına göre artık reklam olarak algılanmayacak, çünkü burada sanatçı buna farklı bir bakış açısıyla bakmamız gerektiğini söylüyor. Şunu diyebiliriz ki modern sanat eserleri bir şeyi dönüştürüyor ve onu farklı şekilde algılamamızı sağlıyor. Burada da sanatçı son derece sıradan, herkesin dolabında bulunabilecek bir nesneyi almış ve onu odak noktası haline getirmiş. Eserin ne zaman yapıldığı ayrıca önemlidir. Yapılan dönemde tam olarak insanların eserleri sanat olduğunu düşünmeye başladıkları bir zamandan, yani seri üretimin, fabrikaların döneminde meydana gelmiştir.

Warhol bir anlamda doğaya, çevremize tarımsal bir toplumda yaşıyormuşuz gibi bakmayalım demek istiyor. Artık endüstrileşmiş bir toplumuz ve bugünkü dünyamızda gördüklerimiz, şu an gördüklerimiz bambaşka. Warhol herhangi bir objeye, fırça darbelerine, kompozisyona, renge odaklanmadan sadece fikirlere yeniden odaklanmak istemiştir. Warhol, Duchamp ve bu tarz diğer sanatçılarda gördüğümüz şey teknik olarak mükemmel eserler yapmış olmaları değildir. Bu sanatçıların önemi yaptıkları eserde gösterdikleri klasik anlamdaki ustalıktan kaynaklanmamakla beraber bu sanatçıların dünyayı daha farklı bir bakış açısıyla görüyor oldukları kesin. Tabii ki bu bakış açılarını icra ettikleri eserlerinde vurguluyorlar. Warhol da bilinçli şekilde yapıyor ve sorulan soru şu: ‘Bu sanat olabilir mi?’

Pop Art Sanatının Öncüsü: Andy Warhol - Söylenti Dergi


Campbell’in yazısını görüyoruz, özenle yazılmış. Kutunun üst kısmında gölgeleri yansıtmış ama sonra durmuş. Sanatçı Fleur-de-lis yapmak istemiyorum demiş (Alt taraftaki fleur-de- lis çiçeği var)

Daha hızlı ve sonuç alabilecek bir şey düşünmüş, bu çiçek için plastikten bir stampa üretmiş ve bunları mekanik olarak basmış. Makineleşme! O dönem için bir sanatçının, ‘bunları boyamak için canımı sıkmak istemiyorum ve bu işi kolaylaştırmak için mekanik bir yöntem bulacağım’ demesi dönemini yansıtmıyor mu? Warhol’un yaptığı gerçekten bu anlamda önemlidir. Zira onun bu düşünce tarzı dönemin nasıl ürettiği ve dünyayı nasıl şekillendirdiğimizi yansıtıyor.

Andy Warhol'un Tüm Renkleri İstanbul'da - onedio.com

İnsanlar Warhol’un eksantrik mi yoksa sanatsal bir dahi mi olduğuna karar vermekte zorlandıysa da sonunda yaptıklarının sanatsal üstünlüğünün göstergesi olduğuna karar verdiler. Burada ‘printer çizmek yerine, printer kullanmak’ endüstri devrimini yansıtan bir durum. Aslında burada bahsedilen, avangard bir sanatçı olmanın ne anlama geldiğidir. Sanatsal dili değiştirmek, sanatın içinde yaşadığımız ana doğrudan ve özgün bağlantı kurmasını sağlayacak yeni yollar bulmaya çalışmaktır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir