İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ressam Yağmur Doğan: İzleyiciyle Aramızdaki Etkileşim Beni Destekliyor

Gün geçmiyor ki plastik sanatlara, resme olan hayranlığım artmasın. Yazının dört bir yanında uzun yıllardır faaliyet gösteren biri olarak edebiyat ile beraber belki de en çok merak ettiğim sanat disiplinleri bunlar. Hal böyle olunca bu disiplinlerdeki yeni ve genç sanatçıları keşfetmek, onlarla röportaj yapmak benim için bir motivasyon kaynağı. Yağmur Doğan, Plastik Sanatlar ve Sanat Yönetimi okumuş Yeditepe Üniversitesinde. 1994 yılında İstanbul’a dünyaya gelen Doğan, yüksek lisansını da aynı üniversitede Plastik Sanatlar ve Resim Bölümü üzerine yapıyor. Tez çalışmalarını “feminist sanat” gibi heyecan verici bir alanda yapan Yağmur Doğan, resimlerinde benlik, kimlik inşasında yaşanan problemler gibi konuları ele alıyor. Oldukça güçlü ve bitmeyecek bir kompozisyonu var bu açıdan. Dünü bugünü ile bir olmayan canlılar olduğumuzu, hatta toplumların da hiçbir teorinin öngöremediği sürprizler yapmasını hesap ettiğimizde Yağmur’un resimlerinde de bireyin çatışması görülebiliyor. Bireyin farklı farklı benlik gömleklerinden birini giyip durması ressamın en temel meselelerinden biri. Bu açıdan Jung’un “persona” kavramı ile açıkladığı, insanlar arasında farklı maskelerimizle dolaştığımız düşüncesi de geliyor akla. 2015’te Yeditepe Üniversitesinde ilk sergisini açan Doğan, o günden bugüne ondan fazla sergiye imza atmış. Tuval üzerine uyguladığı karışık teknik gibi işlerinin yanı sıra Yağmur güzel fotoğraflar da çekiyor. Şimdi onu tanıma zamanı…

Yağmur hoş geldin. Önce bize erken dönemlerinden bugüne kadarki sürecini biraz anlatır mısın?

Aslında hala kariyerim açısında Emerging Artist aşamasındayım. Öğrencilik yıllarım da dahil başlangıçtan bu zamana birçok farklı disiplinde sayısız eser ürettim. Hala anlatmak istediğim şeyi en iyi şekilde ifade edebilmek için birden fazla disiplinde üretim gerçekleştirmeyi deniyorum. Ağırlıklı olarak üretimlerimle ön plana çıkmam BASE 2019 ile gerçekleşti. Şimdi Büyükdere35, GaleriFE gibi sanatçısıyla ilişkilerini profesyonel bir şekilde sürdüren galerilerle çalışıyorum. Bağımsız olarak üretimlerimi sürdürüyor, yeni işbirlikleri için heyecanımı koruyorum.

Senin resmi, plastik sanatları seçme hikayen de çocukluk yıllarındaki bir yeteneğe mi uzanıyor?

Sanırım herkesin böyle bir hikayesi var. Evet kendimi bildim bileli sanata hep bir ilgim vardı. Ama çocukluğumda kendimi sanatçı olarak hiç düşünmemiştim. Çevrenizdeki insanlar sizi hep bilinen klasik mesleklere yönlendirmeye çalışıyor. “Ressam olacak benim oğlum,” ya da “heykeltıraş olacak benim kızım,” diyebilecek insan sayısı ne yazık ki günümüzde de çok az. Lise döneminde Grafik Animasyon okumam ile başladı her şey. Okuldaki desen derslerini desteklemek için Kadıköy’de bir atölyeye başladım. Oradaki hocamın ve ailemin destekleriyle sanatın her alanıyla ilgilendim. Sonrasında seçimlerim hep sanat üzerine gerçekleşti. Plastik sanatları seçmem ise içeriğinde; resim, heykel, seramik gibi disiplinlerarası bir eğitim sunuyor olmasıyla ilişkiliydi.

Üniversite hayatına baktığımda oldukça parlak bir “kariyer” görüyorum. Yüksek onur derecesi,  çift anadal, yüksek lisans… Akademide kalma gibi bir isteğin de var mı?

Evet. Üniversite hayatım iki lisans mezuniyeti, iki birincilik üzerine kurulu. Akademide kalmayı öğrencilik yıllarımda düşünüyordum. Fakat süreç sizin düşündüklerinizden farklı gelişiyor. Sanat Yönetimi Bölümünü okurken son sınıfta teorik olarak öğrendiklerimi uygulamalı olarak geliştirmek için bir sanat galerisinde yönetici asistanı olarak çalışmaya başladım. Açıkçası sanatçılarla, koleksiyonerlerle geliştirdiğim ilişki, galerinin dinamik hayatı akademik kariyerden çok daha ilgi çekici bir hale geldi. Sonrasında mezuniyetle birlikte BASE’ye katılmam farklı kapılar açtı. Şu an için tezimi bitirmeye ve sanatsal üretimlerimi sürdürmeye odaklıyım. Ama ileride mutlaka akademi ile yollarımızın birleşeceğine inanıyorum.

Bir ressam olarak hayata hangi gözlerle baktığını, nereden neler çıkardığını merak ediyorum.

Hayata karşı hep çok meraklıydım, hala çok meraklıyım. Akışı gözlemliyorum. İnsanları, doğayı, dünyayı.. Çevremdekiler hep kendi göremedikleri şeyleri gördüğümü söylerler. Buna hem inanıyorum hem inanmıyorum. Çoğu zaman bir şeyleri fark etmek üzerine yaşamıyoruz. Fark etmek üzerine izlemeye, duyumsamaya başladığında her şey değişiyor. Pandemi dönemiyle birlikte hayatın büyük bir çoğunluğa bunu fark ettirdiğine inanıyorum. Olaylar arasındaki diyalektiği görmek hayatın bir parçası.

Biraz da resimlerinin temalarına bakalım.  Benlik ve kimlik inşası seçme nedenin ne?

Üretim sürecine girmemle birlikte düşüncelerim doğrultusunda araştırmalar yapmaya, kitaplar okumaya başladım. Sartre, Deleuze, Foucault, Stirner… Okumalarım üzerinden kendi görüşlerim şekillendi. Düşüncelerim gelişti, değişti. Yeni bağlamlar oluşturdum. Süreç cevaplayamadığım benlik ve kimlik kavramına odaklanmam ile kendiliğinden ilerledi. Ama benlik ve kimlik kavramı hiçbir zaman tam anlamıyla cevaplayabildiğim sorular olmadı. Benlik benim için hep çok katmanlı ve değişkendi. Benliğe bakış açımdan yola çıkarak okumalarımı sürdürdüm. Erving Goffman’ın tanımladığı benlik sunumu ile görüşlerim birbirlerine yapboz parçası gibi tamamladı. Benlik sunumumuz üzerinden kendimize bir kimlik inşa ediyoruz ve insanlara da bunu sunuyoruz. Sürekli değişen bir benlik kavramından söz ederken aslında bir kimliksizleşme içerisinde bulunuyoruz.

Nasıl bir çalışma ortamı yaratırsın kendine? Sessiz, gürültülü, müzikli?

Müzik kaçınılmaz, atölye rutininin, üretimin önemli bir parçası. Atölyede tek ve özgür hareket etmek de öyle, bu yüzden genelde tek çalışmayı tercih ediyorum ama dostlarımla atölyemde olmaktan ve birlikte üretmekten de bir o kadar mutluluk duyuyorum. Pandemi dönemini bir an önce arkamızda bırakmak ve bir arada olmak için sabırsızlanıyorum.

Geçen yılki “Ütopyalar Güzeldir” sergisinden haberdardım ama katılamamıştım. Orada hangi çalışmalarında bulunmuştun?

Maalesef, tam pandemi döneminin başlangıcına gelmişti. Ben de aylar sonra ziyaret edebilmiştim. Benlik problemine değinen resimlerimle yer aldım. Farklı boyutlarda 4 adet eserim sergilenmişti.

Tuval üzerine yaptığın bazı çalışmalarını gördüm. Onları isimsiz bırakman değişen benlikle mi alakalı yoksa şu an bir pot mu kırıyorum?

Kesinlikle doğru, değişen benlik ile alakalı. Değişken bir benliğe bakış ânı sunmak isterken bir isim vererek durağan kılmak istemiyorum. Ayrıca sanat izleyicisine bir isimle yön vermek de tercih ettiğim bir durum değil. İnsanların gördükleri, hissettikleri, düşündükleri eser üzerinden farklı deneyimler anlatmasını değerli buluyorum. Çoğu zaman benim hiç düşünmediğim bir bakış açısı üzerinden konuşuyorlar. İzleyici ile aramızdaki etkileşimin beni olumlu desteklediğine inanıyorum.

Plastik sanatlarda resim dışında ürettiğin eserler de varsa biraz anlatır mısın?

Öğrencilik yıllarım da dahil birçok disiplinde ve teknikte üretim gerçekleştirdim. Serigrafi, litografi, gravür, bunun yanı sıra heykel çalışmaları, seramik, kolaj, fotoğraf, enstalasyon, video… Şu an için resim, kolaj ve fotoğraf alanında üretimlerime devam ediyorum. Kolajlarım resimlerden sonra üretim alanımın büyük bir kısmını oluşturuyor. Üzerinde çalıştığım hazır nesneler üzerine yaptığım kolajlar yeni ürettiğim eserlerden sadece biri. Gerilim sözcüğünün bireyde yarattığı anlamlardan oluşan ve bunu sorgulayan genelde tek bir kelimeyle ifade edilmiş bir enstalasyon çalışmam da eserlerimin arasında yer alıyor. 

Bunu bazı ressamlara sordum, sana da soracağım. Sanat eleştirmeni Avelina Lesper, çağdaş sanat “piyasasının” her tür objeyi sanat eserine dönüştürebildiğini, çünkü bunun büyük bir pazarlama aracı haline geldiğini söylüyor. Sen ne dersin?

Doğru, Marcel Duchamp’ın readymade eserleri ondan önce gerçekleşen asamblajlar ile aslında sanat dünyasındaki keskin sınırlar ortadan kalktı. Şu an için bir çağdaş sanat müzesinde ya da galeride sergilenen bir çiviyi sanat eseri olarak kabul edebiliyoruz. Tabii ki kavramsal metnin rolünü es geçmemek lazım.  Piyasa genel anlamıyla dünyada sanat eserini ve sanatçıyı PR ürünü olarak görüyor. Böylelikle, bütün sınırlar kurumlarda yer almakla ya da görünürlük sağlamakla ortadan kalkıyor. Bir gün önce sanatçı değilsiniz, bir gün sonra olabilirsiniz. Donald Kuspit’in sanatçının nasıl piyasaya göbekten bağlı olduğunu anlattığı cümleleri akla getiriyor. “Sanatın Sonu” isimli kitabında tam olarak bu soruyu destekler nitelikte, dönüşümü, keskin gözlemlerle geçmişten yakın günümüze analiz ediyor.

Şu an, pandemi koşulları içerisinde neler yapıyorsun?

Pandemi koşullarıyla birlikte her şey ağır çekime girmiş gibi hareket ediyor. Yerçekimsiz bir ortamda gibiyiz. Normalde aynı anda bir çok şey yapmaya, üretim içerisinde olmaya alışkınım. Şimdilik bu ağırlığa uyum sağlıyorum. Sanat yönetimi kariyerime süreçle birlikte kısa sürmesini umduğum bir ara verdim. Yaşantıma Şile’de şehre hem yakın hem uzak bir ortamda devam ediyorum. Üretimimi de atölyemden uzakta burada sürdürüyorum. Aynı anda yüksek lisans tezime ağırlık veriyorum.

Edebiyat, tiyatro, sinema gibi farklı sanat disiplinlerinden de sanatın adına yararlanır mısın?

Tabii ki, bütün disiplinlerin birbirini beslediğini düşünüyorum. Sinema özellikle fotoğraf çalışmalarım için büyük bir referans sunuyor. Edebiyat konusuna gelirsek sürekli bir okuma içerisindeyim. Üretimlerimin şekillenmesinde bazen bir kök, bazen bir yol gösterici, bazen bir başlangıç noktası kitaplar.

Türkiye’de bugün plastik sanatlara ilgi ne durumda? Hem sanatsever hem de sanatçılar açısından soruyorum.

Sanatseverler açısından ulaşılabilirlik sanatın pandemiyle birlikte online ortamlara taşınmasıyla çok daha kolaylaştı. Açıkçası pandeminin ilgiyi azaltacağını düşünmüştüm ama ilgi artarak devam ediyor. Oldukça olumlu karşılıyorum. Sanatçılar açısından ise pandeminin etkisiyle ilk başlarda projeler ertelendi veya iptal edildi. Sanat kurumları kapatıldı, buna bağlı olarak görünürlük ve ulaşılabilirlik ciddi bir problem oldu. Doğal olarak maddi problemleri de beraberinde getirdi. Yakın zamanda yaşanmış sıkıntılı bir dönemdi. Şimdi ise sanat kurumlarının faaliyetlerine eskisi gibi olmasa da geri dönmesiyle, sanatçılar açısından daha olumlu bir süreç içerisindeyiz. Daha güzel günlerde bir arada olacağımıza inanıyorum.

Feminist sanat tezini çok merak ettim. Mümkünse bunu biraz anlatır mısın?

Harika, paylaşmak için sabırsızlandığım bir konu. Kısaca anlatacak olursam; feminizmi dönemlerine ve savundukları görüşlere göre kronolojik bir sırada dalgalara ayırıyoruz. Benim odak noktam 3. Dalga Feminizm ve 1990 sonrasından günümüze kadar olan süreci kapsayan Türkiye’deki feminist sanat, tezimde 3. Dalga Feminizm üzerinden Türkiye’deki feminist sanat alanındaki üretimi analiz ediyorum. 3. Dalga Feminizm; diğer iki dalgaya göre daha bireysel bir yaklaşım içeren bir hareket. Kültürel kodları, etnik kökeni, farklılıkları, kimliği, toplumsal cinsiyet rollerini kendine konu edinir. Bu bağlamda bir çok sanatçının üretimini ve odak noktasını tezimle birlikte yakından inceliyorum. Gün geçtikçe gelişiyor. Feminist sanat alanında Türkiye’deki en geniş kapsamlı kaynaklardan birisi olması konusunda ciddi emek harcıyorum. Süreç heyecan verici. 

Bundan sonra aklındaki projeler neler?

Yakın ve uzak gelecekte fazlasıyla düşündüğüm projeler mevcut. Yakın olanlardan bahsetmek daha doğru gibi, zaman ve süreç içerisinde değişebiliyor. İlk olarak yeni teknikler deniyorum, yeni eserlerin üretim süreci devam ediyor. Disiplinlerarası gezindiğim bir deneyim içerisindeyim. Hâlihazırda devam eden sergiler mevcut, uluslararası anlamda gerçekleşmesini beklediğim işbirlikleri var, görüşmeler sürüyor. Şu an için çok heyecanlı olduğum tek bir konudan bahsedebilirim; iki dostumla beraber bir oluşum içindeyiz. Alternatif bir oluşum. Çağdaş sanat alanına farklı bir perspektiften bakış sunmak istiyoruz. En kısa sürede hayata geçirmek için yoğun bir şekilde çalışıyoruz, çok yakında duyurularını paylaşacağız.

Teşekkür ediyorum. Son sözlerini alabilir miyim?

Yarattığınız alan için ben teşekkür ederim. https://www.yagmurdogan.net/ üzerinden eserlerimi inceleyebilir,  benimle iletişime geçebilirler.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir