İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sanat, Kenti ve Toplumu Dönüştürür

Yazan: Ece Zeren Aydınoğlu

Kent, kültürel yapının temel parçalarından biri olarak toplumların yaşam şeklinin ve değişiminin göstergelerinden biri oldu. Aynı zamanda sosyal yapının gelişmişliği ile de bağlantılı olan bu oluşum, sanatı da içinde barındıran bir özelliğe sahip. Elbette ki bunu, insanın olduğu her yerde sanatın olmasına bağlayabiliriz. Dünden bugüne sanat; din, ideoloji, kültür ve çeşitli kavramlara eşlik eden, kimi zaman onlara araç olan kimi zaman da karşısında yer alan kavrayışlar bütünü olarak hayatımızda yer aldı.

Sanatın kentle olan bağı da insan ve ideolojilerle olan bağıyla birlikte gelişir. Toplum yapısı ve içinde yaşanan değişiklikler, sanatın yönlenmesine de ön ayak olur. Bazı durumlarda ise sanat tek başına bir el olarak tüm kargaşayı dağıtıp yeni bir fikrin ilk hareketi olur. 

Kent ve sanat ilişkisi ise kültürle şekillenir. Kentbilimci Lewis Mumford bunu, Kentlerin Kültürü adlı yapıtında, “Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimidir” şeklinde açıklar. Aynı zamanda kent yaşamının uygarlıkla bağlantısı olduğu yönünde yaygın inanışlar da mevcut. Dolayısıyla kentin içinde barındırdığı çeşitlilik ve yapılanma durumu farklı kollar olarak bu ilişkiye dahil olur. Prof. Dr. Ruşen Keleş, Kent ve Kültür Üzerine adlı çalışmasında “… Toplu yaşam kentte siyasallaşmakta, temsili demokrasi kurumlarının yanı sıra, kent doğrudan demokrasinin katılımcı yöntemlerinin de uygulandığı bir ortam olmaktadır. Batı dillerindeki ‘citizen’ sözcüğü, hem yurttaşı, hem de kenttaşı (hemşehriyi) anlatmak üzere kullanılıyor. Antik Helen kentlerinin, tarihsel olarak, devletten daha önce gelen kurumlar olması, kenttaşlık kavramına yurttaşlıktan daha eski bir kavram gözüyle bakılmasına yol açmıştır” der. Bu da kentin diğer değişkenlerle olan bağını ortaya koyan bir düşüncedir.

Patrick Boucher, Unsplash

Kent, insana siyasal bilinç kazandıran bir işleve sahip. Buna karşın siyasallaşmanın, kentin aksine köylerde gelişeceği düşüncesi de düşünürler arasında varlığını sürdürüyor. Fakat değineceğim nokta sanat üzerinden şekillendiği için yazımı, bu fikirlerin ötesinde bir kurguyla devam ettireceğim.

Sanat da tüm bahsettiklerimle etkileşim içinde olduğu için kentin varlığını ve kan akışını destekleyen bir unsur. İlk aşama olarak mimari ve çevre yönünden değerlendirecek olursak kent yapılanmalarının bulunduğu dönemle bağlantılı olarak çeşitli sanat akımlarının ve fikirlerin etkisiyle şekillendiğini görüyoruz. Mimarinin diğer kollarının dışında estetik ve ifade biçimlerinin kent formunu tek tek ve bir bütüne doğru oluşturması da burada anlam kazanır. Bu noktada Brüksel’deki Grand Place Meydanı’nı örnek vermek istiyorum: Meydan bugün de belediye binası olarak hizmet veren Hotel De Ville ile birlikte çeşitli meslek gruplarına ait loncalarla çevrili. Hepsi işlevsellikleriyle bağlantılı olarak bölgede toplansa da bina formlarının dönem estetiğini yansıtması kent oluşumunda sanatın etkisinin bir ufak örneği. Antik Yunan’da kolezyumların kent meydanında olması ve sonraki süreçte Avrupa’da kiliselerin içinde sanatın bir ifade biçimi olarak varlık bulması tüm süreçlerde onun toplum yaşamını doğrudan çevrelediğini gösteriyor.

Daiji Umemoto, Unsplash

Günümüze geldiğimizde sokak kültürü, kent dinamiğinin çeşitli sınıflara ayrıldığında dahi (dirençle de olsa) bir bütünlük ortaya çıkardığının göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Sanatın sokağa konuk olma durumu Eski Yunan’da kent meydanlarında yapılan tiyatro gösterilerinden beri devam ediyor. Hatta hatırlayacağınız gibi Türkiye’de de geçtiğimiz yıllarda sokakta, performanslar sergileyen tiyatro ekipleri oldu. 

Aslında sokak sanatçılarının sesleriyle, çizimleriyle ve oluşturdukları devinimle kent dinamiğini geliştiren bir ruhu var. Grafitiler gibi… 2000’lerden itibaren grafiti sanatının devletlerin de desteğiyle kentlerde yaşam bulduğunu gördük. İlk yükselişe geçtiği 70’lerde birçok devlet tarafından yasaklansa da bugün; sanatçıların topluma, kültüre ve siyasete dair eleştirilerini apartman duvarlarında, sokaklarda yansıtabilmesi oldukça keyifli bir şey.  

Günümüzde “kentlerde sanat etkisi”nin bir başka boyutu da göçmen sorunuyla birlikte yükselişe geçti. Özellikle Suriye iç savaşı sonrasında dünyanın karşı karşıya kaldığı (zaten hep var olan) göç konusu, durumu dünya genelinde tam anlamıyla krize dönüştürdü. Göçmenlerin yaşadıkları zorluklar, onları kendi ülkelerine kabul eden siyasi yapılanmaların bu aşamada yürüttüğü yanlış, yanlı ve eksik politikalar göç problemlerini korkunç denebilecek aşamalara taşıdı. Sanat da işte bu noktada bir basamak olarak tekrar kendini gösterdi. Çeşitli sanatçılar kent meydanlarında, yaşanan göç politikalarına karşı performanslarını ortaya koydu. Yaptıkları çarpıcı çalışmalarla, yaşanan problemin odaklandığı şeyin yanlış olduğuna ilgi çekmeye çalıştılar.

Feminist örgüt Las Tesis’in 25 Kasım 2019’da Şili kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı önünde danslı bir protesto gerçekleştirmesi ve bunun Türkiye kentleri de dahil tüm dünyaya yayılması kentlerde sanat esintisinin toplumsal yaşam ve siyasetle olan bağının ne denli güçlü olduğunu ortaya koydu. Ünlü sanatçı Isaac Cordal’ın kentlerin köşelerinde kapitalizme karşı minik heykelcikleriyle verdiği mücadele de benzer şekilde sanatın kentin kalbine pompaladığı kanın bir başka göstergesiydi.

Isaac Cordal, Comenteclipses.com

Günün sonunda kent, kültür ve sanatın ortak bağları toplum dinamiklerinin temelini derinden etkiler. Tüm bu disiplinler birbirleriyle dönüşür ve toplumu dönüştürür.

Kaynakça:

Prof.Dr., Ruşen Keleş, “Kent ve Kültür üzerine”, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi. 

M. Ebru Erdönmez, Altan Akı, 2005 “Açık Kamusal Kent Mekanlarının Toplum İlişkilerindeki Etkileri”, YTÜ Mimarlık Fakültesi. 

Clement Greenberg, “Art and Culture: Critical Essays.”

Lewis Mumford, “Kentlerin Kültürü.” 

Ece Zeren Aydınoğlu

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir