İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sanat ve Benlik

Yazan: İdil Güney Şimşek

“Sanat, sanatçının benlik algısının yansımasıdır.” diyebilir miyiz?

Bilgin’e göre, “Benlik, herkesin kendi öz kişiliği hakkında sahip olduğu zihinsel temsildir. (…) Benlik, diğerlerinden farklı olduğumuz duygusunu uyandırırken kendi içimizde tutarlılık ve süreklilik duygusunu uyandırır””.

O halde benlik, insanın varoluşunun temellerinden biridir çıkarımına varabiliriz. Burada hemen bir parantez açarak kimlik kavramına da değinmek ve iki kavram arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum. Kimlik, benliği içine alan ancak bir insanın toplumsal yaşam içinde var olabilmesini sağlayan ve zaman zaman edindiği roller ve bu rollere uygun geliştirilmiş davranış biçimleri dolayısıyla bireyi sınırlayan bir kavramdır.

Toplumsal yaşam benliğimizin her arzuladığı eylemi ya da söylemi dışa vurmasına izin vermez. Özellikle egemen yapılar yani toplum, din, devlet ve hatta bir toplumun çoğunluğunu oluşturan bireyler, toplumun varlığını sürdürebilmesi için düzene ve uyumlu insan profillerine ihtiyaç duyarlar.

Oysaki bir insanı biricik, tekil ve özel kılan benliğidir. Bu bağlamda sanat, -her zaman mümkün olmasa da- insanın benliğini olduğu gibi ortaya koymasına ve bu içten varoluşu yaşamasına imkân tanıyan ender bir alandır. Pek tabii ki kişinin kendi benliğiyle buluşması ve onu tanıması ayrıca bir keşif olduğu gibi benliğin, kişinin içinde yaşadığı dönemin etkilerini bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde taşıyabileceği ve eserlerine yansıtabileceği gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.

Sanatçı; imgeler, sesler, performanslar, yazılar aracılığıyla benliğini duyulur, görülür ve hissedilir hale getirebilir. Bu sayede ortaya çıkarttığı somut eser ile alıcısına benliğinden izler taşıyan mesajlar verebilir. Akıl ve becerinin ürünü olarak ortaya çıkan sanat, bu noktada alıcısının duygu ve düşüncesinde anlam bulur. Dolayısıyla “Sanat, sanat içindir” görüşünde dahi yadsınamaz bir iletişim süreci olduğunu söyleyebiliriz.  

Unutmamak gerekir ki iletişim, sınırlı insan ömründe yarına kalmanın en önemli araçlarından biridir. İnsanı hayatı zamana göre şekillenirken unutmak, hatırlamak, geçicilik, ölümsüzlük gibi kavramların hepsi zamana bağımlı ve kalıcılıkla ilintilidir.

Yıllarca sanatçının temel arzularından biri olmuş “kalıcılık” için Guthrie “kalıcılık konusunda biraz düşünen herkes için çağdan çağa ebedi olmak oldukça imkansızdır” ifadelerine yer verir.

Çağdan çağa günümüze ulaşabilmiş eserler olmakla birlikte içinde yaşadığımız tüketim toplumunda sanatta kalıcılık kavramı artık geleneksel sanat anlayışı kalıplarının dışına çıkmıştır. Özellikle 1960 sonrası sanat hareketlerinin içerik ve biçim yönünden kalıcılığı bir ölçüt olarak görmemesi ve kalıcılık kaygısının yerini geçici işlere bırakması tartışma konusu haline gelmiştir.

Kalıcılık mı geçicilik mi? Benlik mi kimlik mi? Kişisel görüşüm kalıcılıktan ve benliğin en samimi biçimde eserlerde yansıtılmasından yana…

Sanatla ve sevgiyle.

Kaynakça:

Ören, Ş., “Sanatın Doğuşunda İletişimle Aralarındaki Varoluşsal Birliktelik ve Sanat Eyleminde Psikolojik İletişimin Önemi”, 2015.

Kılınç, G.M., “Sanat, Sanatçı, Yapıt Üçgenin Benliğin Rolü”.

Cebriloğlu, O., “21.Yüzyılda Sanatçının Kalıcı Olma Düşüncesine Karşı Ortaya Koyduğu Tavır”, 2016.

2 Yorum

  1. İrfan Güney İrfan Güney 26/03/2021

    Yazdıklarınızın bir bölümüne katılmamakla beraber ilginç bir yazı elinize sağlık tebrik ederim…

    • İdil Güney Şimşek İdil Güney Şimşek 26/03/2021

      Teşekkür ederim. Farklı görüşler olabilir tabii ki hele ki sosyal bilimlerde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir