Yazan: İdil Güney Şimşek
Tiyatro sanatı için “İnsana insanlığı anlatan bir sanat koludur.” ifadesine yer veriyor duayen sanatçı Haldun Dormen. İnsanlık tarihi kadar eski, amacı da aracı da insan olan bir sanat için ne kadar anlamlı ve yalın bir tanımlama.
Peki, tiyatro bizim için ne ifade ediyor? Bu soruyu aklımızda tutalım. Yazının sonunda soruya geri döneceğiz.
Şimdi ise “İnsan toplumsal bir varlık, tiyatro ise toplumsal olana yönelik bir sanattır.” diyerek sözcüklerin kökenine inmeyi sevenler için etimolojik bir bilgi paylaşımı ile başlayalım.
Tiyatro sözcüğü, kökenini Yunanca “theatron” sözcüğünden almakta ve “seyir yeri” anlamına gelmektedir. Tiyatronun doğuşu ve bugün tiyatro sanatından ne anladığımız pek tabii ki tarihsel süreçle ve medeniyetlerin gelişimiyle iç içedir.
Kısaca tiyatro tarihine değinecek olursak teatral etkinliklerin ilkel insan toplulukların ortaya çıkışından itibaren görülmeye başlandığına dair antropolojik bulgular mevcuttur. Tiyatronun dinsel törenlerden özerkleşerek estetik ölçütlerle değerlendirilen bir oyun ve sanat halini alması ise İ.Ö. 6 yüzyılda Antik Yunan toplumunda gerçekleşmiştir. Orta Çağ, Rönesans, modern-sanayi toplumu ve sanayi sonrası toplumsal dönüşümler bütün sanatlar gibi tiyatro sanatını da etkilemiş ve kendi içerisinde çeşitli akımların doğmasına vesile olmuştur.
Akademisyen dramaturg Şener “Tiyatro, her zaman toplumsal ilişkilerin içinde yer alır.” şeklinde belirtir.
Toplumbilimci Kongar ise “Toplum içinde oluşan her olay gibi, tiyatro da toplumsal bir nitelik taşır.” ifadelerine yer vererek tiyatro olayının toplumbilimsel çözümlemesini ele alır. Kongar’a göre her tiyatro olayı, üç açıdan toplumbilimin alanına girer. Bunlar; tiyatro olayının toplumsal bir ürün olması, bu ürünün kendisini üretmiş olan toplumsal yapıyı etkilemesi ve soyutlamaya dayanan bir model olmasıdır, bir bildirisi (mesajı) vardır.
Bu noktada ilk kez sosyolog Durkheim tarafından kullanılan “Kolektif bilinç” terimine değinmek istiyorum. Kolektif bilinç; toplumsal bir olgudur ve insanın bireyselliğini aşan, onun dışında gelişen, toplumun ortak isteklerini, heyecanlarını, inançlarını, düşüncelerini temsil eden ortak bir bilinçtir. Yazılan ve izlenen karakterlerin, olayların, hep birlikte gülünen ağlanan durumların kolektif bilince işaret ettiğini söyleyebiliriz.
Sanat, kolektif bilinci etkileyebilecek ve dönüştürebilecek güce sahiptir. Tiyatronun tüm sanatlar içinde ayırıcı bir özelliği vardır. İnsan ilişkilerini, çelişkilerini, çözüm ya da çözümsüzlükleri ele alan bir hikâye; sanatsal ölçütlerle hareketli bir şekilde, canlı olarak oyuncu tarafından oynanır ve seyirciye aktarılır.
Şener, “Sinema sanatının çok geliştiği çağımızda tiyatro, en büyük ayırıcı özelliği olan insanı, aktörün somut gerçeğinde doğrudan doğruya göz önünde ve hayata en yaklaşık olarak yaşatma olanağından yararlanmalıdır.” ifadeleriyle bu farka dikkat çeker.
Konumuz “Tiyatro mu sinema mı?” münazarası olmamakla birlikte günümüzde tiyatro sanatının sinema ve televizyon karşısında giderek yok olmaya başladığı yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçeği irdelerken içinde yaşadığımız çağdaki teknolojik gelişmelerin zihinsel alışkanlıklarımızı ve fiziksel gerçeklikle ilgili algılarımızı değiştirdiğini göz önünde bulundurmamız gerektiğine inanıyorum çünkü biliyoruz ki tiyatro ve sinema arasındaki en büyük farklardan biri de sinemanın zamansal ve uzamsal süreklilikle sınırlanmamış olmasıdır.
Evet, artık yazımızın başındaki soruya dönebiliriz. Tiyatro sanatı bizim için ne ifade ediyor?
Tiyatro sanatı benim için insanı belki de özüyle buluşturabilecek güce sahip tek sanat türü. Ve biz maalesef her geçen gün daha da fazla ondan uzaklaşıyoruz. Hem ondan hem de kendimizden…
Tiyatro sanatını yaşatabilecek sevgiye sahip miyiz?
Psikanalist, sosyolog ve filozof Erich Fromm’a göre “Sevgi, sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir. İnsanın varoluş sorununun en sağlıklı ve doyumcul yanıtı sevgidir. Dolayısıyla sevginin gelişimine yer vermeyen bir toplum, gelecekte insan doğasının bu temel gereksinimini gözden kaçırdığı için yok olacaktır.”
Kolektif bilincin farkındalığı içinde, sevgiyle.
Yazılarınızı büyük bir zevkle okuyorum. Tebrik ederim. Sevginin egemen olduğu bir toplum olmamız dileklerimle…
Sevginin egemen olduğu bir dünya dileği ile…Yuregine sağlık.
Çok teşekkür ederim. Umarım sevgi dolu günler!
İdil’cim seni yürekten kutluyorum…
Çok yerinde,
Çokça düşünülerek yazılmış,
Sanat adına güzellikler dolu böyle yazılara
Ne çok ihtiyaç var.
Devam, durmak yok,
Bekliyoruz…
Çok teşekkür ederim 🙂 Sevgiler.
İdil, geçen hafta ilk yazını okumuştum, ama yorum yazamamıştım.
Hem geçen haftaki hem de bu haftaki yazılarından dolayı, hem içerik hem de biçimsel yönden, içten tebriklerimi sunuyorum.
Akıcı, güzel yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum. Esenlikler diliyorum.
Selim Ay
İdil, geçen haftaki ilk yazını da okumuştum, ama yorum gönderememiştim.
Hem geçen haftaki hem de bu haftaki yazılarından dolayı, gerek içerik gerekse biçimsel yönden, seni içten kutlarım.
Akıcı, güzel yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum.
Selim Ay
Çok teşekkür ederim. Saygı ve sevgilerimle.
Her konuda motivasyonumuz sevgidir.
Kalemine sağlik!.
Ne güzel dediniz evet, sevgi! 🙂
İdil, seni içtenlikle kutlarım. Aynı akıcılıkta nice güzel yazılarını okumak dileğiyle…
Çok teşekkür ederim…
Yine çok güzel bir yazı, teşekkürler. Tiyatroların, o sanatı icra edenlerin verdikleri emek ve sevgi kadar bizlerin de ilgi ve sevgisine çok ihtiyacı var.
Kesinlikle çok doğru. Teşekkür ederim 🙂 Sevgiyle.
Sizin yazınız vesilesi ile tüm tiyatrolara , sanatçılara sevgi ve saygımı gönderiyorum .
Ne güzel bir anlatım yapmışsınız emeğinize sağlık
Tebrikler.
İdil hanim aydinlatici yazinizi keyifle okudum.Basarilarinizin devamini dilerim.
[…] sanatı, sevme sanatıdır.” demiştim Gazete Sanat‘taki “Tiyatro Sanatından Sevme Sanatına” başlıklı köşe […]