14 Aralık tarihinde başlayan ve Türkiye’deki İlk kişisel sergisi “Ruhun Derinliklerine Yolculuk” ile Çağla Saydağ Karter, çok şey anlatıyor. 27 Aralık tarihine kadar Bomontiada’da devam edecek olan sergi, hafta içi her gün ve haftasonları 12.00 ila 20.00 saatleri arasında ziyarete açık olacak. Uzun bir aradan sonra bir röportaj yazısıyla karşınıza geçmeme vesile olan bu özel sergi son derece zarif eserlerin bir araya gelmesiyle oluşuyor. Baktığım her eserde ruhun bir katmanını soyduğumu hissettiren eserlerin yaratıcısı ile sizleri de tanıştırmak istiyorum.
Merhabalar Çağla, Dubai’deki kişisel serginin ardından seni Türkiye’de ilk kişisel serginle görmek çok güzel oldu. Biraz süreçten bahseder misin? Ne zamandan beri bu proje üzerine çalışıyorsun?
Merhaba Elif, bu röportaj için sana ve Gazete Sanat’a teşekkür ederim.
Uzun yıllar yurtdışında Amerika, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşadım, farklı coğrafyalarda farklı kültürlerin verdiği ilhamla resimler yaptım. Bu devinimler benim içsel yolculuğumu derinleştirdi diyebilirim. Dubai’de mezun olduğum Lotus Güzel Sanatlar Akademi’sinde gerçekleştirdiğim kişisel sergimin ardından, Türkiye’de gerçekleştirmeyi arzuladığım daha kapsamlı kişisel sergim üzerinde çalışmaya başladım. Sergimde son 2 yılın meyvesi olan 50 adet eserim bulunmakta.
Farklı teknikleri bir arada kullanarak oluşturduğun çeşitliliği son derece başarılı buluyorum. Farklı malzemeleri kullanarak tuvalde yarattığın doku, zarif çiçek ve bitki motifleriyle birleştiği zaman ortaya göz alıcı desenler ortaya çıkıyor. Oluşturduğun dokuların verdiği perspektif etkisini de sevdiğimi belirtmeliyim. Seninle bir konuşmamızda tuval üzerine doku çalıştığın sırada bunu çok planlamadan biraz da o anın etkisiyle şekillendirdiğinden bahsetmiştin. Yine aynı şekilde kullandığın malzemeler de kimi zaman bu olağanlık etrafında şekilleniyordu. Sorum şu: soyut eserler üreterek dışavurum yapmak tam olarak da öyle bir şey midir? Zihnimizi serbest bırakıp sıradan bir anda etrafta var olan olağan nesnelerini kimi zaman tuvale yedirmek, o anın ritmine bırakmak mıdır?
Resme başlarken öncelikle ilhamımı eskize döküyorum, ilham benim resmimin planlı ve dünyevi yanı oluyor bunu tuvale yansıttıktan sonra boyanın ve dokuların bilinçli kontrolünden kaçınmaya çalışıyorumdiyebilirim. Bir yüz, bir yer, etkileyici bir manzara, özel bir natürmort, soyut ya da somut ruhuma dokunan her şey resimlerimin ilhamı olabiliyor. Sonrasında dünyevigüzelliği soyutlama yoluyla özgürleştiriyorum. Kullandıklarım çoğunlukla kendi yaptığım kolaj parçaları, hayatın içinden gelen doku materyalleri, katmanlı ve coşkulu renkler. Bunların her biri, ruhun kendi özünde barındırdığı ışığı keşfetme yolculuğumu ve dönüşümü simgeliyor. Bu şekilde resmi, o anın ritmine bırakıyorum çünkü resmin bir ruhu olduğuna dair inancım ve o ruhu egemen ve özgür kılma isteğim var.
Tuvallerindeki çiçek ve bitki motiflerinden konuşmak istiyorum biraz da. Eserlerine çiçek ve bitki motiflerinin girişi nasıl oldu?
Ailemizin organik tarım girişimini yönetirken şekiller ve çizgilerle duygusal bir bağ kurduğumu hatırlıyorum. Doğada var olan objeleri öz halleriyle gözlemek, mesela çizginin doğada sadece bir renk, organik bir doku olarak var olması, görme şeklimi dönüştürdü. Sadece çiçek ve bitki olarak değil, tüm organik şekiller doğada var oldukları halleriyle tuvalimde hayat buluyor diyebilirim.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekonomi üzerine lisans eğitimini tamamladıktan sonra Carnegie Mellon Üniversitesi’nde İşletme üzerine yüksek lisans yapıyorsun. Ardından 2011 yılından sonra yurtdışında sanat eğitimleri aldığını görüyoruz. Öncelikle bu geçiş süreci nasıl gerçekleşti? Sence Ekonomi üzerine aldığın eğitim sanata bakış açın üzerinde etkili oldu mu?
Ekonomi matematiksel bir bilimdir. Birçok insan için belki matematik, sadece sembol ve kurallardan oluşur. Ben matematiğin kendi iç disiplininde ve uyumunda sanatsal bir değer görürüm, aynı zamanda resimde kullandığımız matematik uygulamaları var aklıma gelen en belirgin örnek geometri. Benim resimlerimi ele alırsam organik geometrik figürlere yer veririm. Birçokşekilde matematik/bilim ve sanatın iç içe olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bilimin ve sanatın ortak gereksinimi her zaman disiplin, yaratıcılık ve anlaşılması güç olana değer vermeleridir. Bilimin farkı, bilim adamı kullandığı mantıklı yöntemlerle, anlaşılması güç olanla saçma olanı ayırma gücüne sahiptir, sanatta böyle kesin bir ayrım yapabilmek mümkün değil.
Sanat, günümüzdeki dijitalleşme ile hem teknolojiye yer veriyor hem de bilim ve teknolojinin temsil ettiği mekaniklikten kurtulmak için bir çıkış yolu arıyor. Benim sanata bakış açımda rastlantısallık, bireysellik ve sanat eserinin gizemli ruhsallığı çok değerlidir.
Yazdığın birkaç şiiri okuma fırsatım olmuştu ve beğendiğimi belirtmeliyim. Eserlerinin aslında şiirsel ifadeleri de mevcut. İkisini buluşturma fikri nasıl ortaya çıktı? Dahası ilerisi için şiirlerine yönelik bir proje var mı? Mesela şiirlerin topladığın bir kitap gibi.
Şiir yazmak benim için hislerimi dışa vurabildiğim bir alan oldu. Hisler bazen kelimeler yoluyla bazen renkler ve fırça darbeleriyle hayat buluyor benim için.
Şiirlerimi ve resimlerimi bir arada sergilemeyi planladığım bir kitap projesini çok istiyorum, uzun dönemde bunu da planlıyor olacağım.
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı? Kişisel sergiden sonra gerçekleşecek herhangi bir proje olacak mı? Yoksa biraz dinlenecek misin?
Uzun zamandır yoğun bir üretim ve sergi hazırlıkları sürecim devam ediyor. Sergimin ardından bütün bu zaman boyunca desteğini esirgemeyen aileme daha fazla vakit ayırma ve bir süre dinlenme, inzivaya çekilme niyetindeyim ardından planladığım güzel, yeni projeler var onları büyük bir heyecanla gerçekleştirmek istiyorum.
İlk yorum yapan siz olun