İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mitos’tan Logos’a: Sisifos’u Mutlu Hayal Etmek

Tanrıları kızdıran insanların uğradıkları gazaplar, aldıkları cezalar ve çektikleri acılar Yunan mitolojisinde en sık işlenen temalardan biridir. Tanrıların gazabına uğrayan insanlardan biri de bugün Yunanistan’da bulunan ve Korint olarak bilinen Efira’nın ilk kralı olan Sisifos’tur. Sisifos, keskin zekası ve kurnazlığı ile kötü şöhret kazanmıştır, bilge ve uyanık olan, öte yandan bilgeliği haydutluğuna engel olamayan bir kraldır.

Homeros’un Odysseia’sında Ölüler Diyarı Hades’teki ölülerin halleri anlatılırken akıbeti hakkında bilgi verilen kişilerden biri de Sisifos’tur. Anlatıya göre Sisifos kocaman bir taş kütlesini dik bir tepeye taşımak zorundadır. Tam kayayı tepeye ulaştırdığı sırada kayanın ağırlığını taşıyamaz hale gelmekte ve kaya tepeden aşağı yuvarlanarak dibe doğru hızlıca ulaşmaktadır. Odysseia’da onun neden bu şekilde cezalandırıldığına değinilmemiştir fakat Sisifos’un ahvali şu şekilde anlatılmaktadır:

“Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avcuyla kocaman bir kayayı,
ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanınıştı kayaya,
ha bire itiyordu onu bir tepeye doğru,
işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam,
ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,
aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden başbelası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,
kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,
o da ha bire itiyordu kayayı, kan ter içinde.”

Odysseia (11. Bölüm), Homeros
Titian, Sisyphus, 1548-49

Farklı kaynaklarda Sisifos’un cezasının nedenleri ile ilgili bazı anlatılar mevcuttur. Bunlardan biri Coğrafyacı Pausanias, Periegesis tes Hellados (Yunanistan’ın Tasviri) adlı eseridir. Pausanias eserinde Korent’i tanıtırken Afrodit tapınağından ve bu tapınağın arkasında yer alan bir çeşmeden söz etmekte ve bunun Asopus tarafından Sisifos’a armağan edildiğini belirtmektedir. Bu armağanın veriliş nedeni ise dev bir kartal şeklinde gelen Zeus tarafından bir adaya kaçırılan ırmak tanrısı Asopus’un kızı Agina’nın, Sisifos’un yardımı sonucunda kurtarılmış olmasıdır. Anlatıya göre bu kaçırılmaya şahit olan Sisifos, Korent’e bir su kaynağı temin etmesi karşılığında Asopus’a olayla ilgili bildiklerini anlatarak kızının kurtarılmasını sağlar. Ancak bunun sonucunda Sisifos, kısa öfkesi, bakirelerle kaçma tutkusu kadar efsanevi olan Zeus’un gazabına uğrayarak Hades’in en derin yerini boylamıştır.

Zeus, tanrısal sırları ifşa ettiği için Sisifos’un dünyadayken büyük günah işleyip ebedi cezaya çarptırılanların cezalandırıldığı yer olan Tartaros’a gönderilmesini ister. Tanatos’a yani ölümün kişileştirilmiş haline Sisifos’u yer altı dünyasına götürmesi emredilir. Kendisini yakalamaya gelen Tanatos’un yanında getirdiği kelepçelerin nasıl kullanıldığını göstermesini isteyen Sisifos, keskin zekası ve kurnazlığı sayesinde Tanatos’u tuzağa düşürerek onu hapseder. Böylece yeryüzünde ölüm hadisesi gerçekleşmez olur, ölüm Sisifos tarafından bir süre askıya alınmıştır. Durumdan rahatsız olan tanrılar savaş tanrısı Ares’i görevlendirirler. Ares, Tanatos’u kurtarır ve birlikte Sisifos’u Hades’e teslim ederler. Kurnaz Sisifos ölüler diyarına gitmeden önce eşi Merope’ye kendisi için geleneksel defin merasimi yapmamasını özellikle tembih eder. Bu vasiyet üzerine hiçbir defin işlemi yapılmaz.

Nihayetinde Hades’in yerine varan Sisifos, orada durumundan şikayetçi olur ve hem kendisine örf ve adetlere uygun bir cenaze merasimi tertip etmek hem de böyle bir ihmalde bulunan karısını cezalandırmak için birkaç günlüğüne yeryüzüne geri gönderilmeyi talep eder. Yunan şair Megaralı Teognis’in de ifadesiyle ona “hiçbir faniye nasip olmayan” bir lütufta bulunulur ve Sisifos kaba dul eşini cezalandırmak üzere yeryüzüne geri gönderilir. Sisifos bu sayede ölümü ikinci kez kandırmış olur. Geri dönmeyi reddeden Sisifos uzun yıllar yeryüzünün tadını çıkarır. Yıllarca daha yaşadıktan sonra ileri bir yaşa erişen Sisifos’un kapısı ölüm tarafından bir kez daha çalınır.

Latin yazar Higinus, Fabulae adlı eserinde Sisifos’un bu cezaya çarptırılmasına neden olan bir başka olaydan söz etmektedir. Fabulae’ye göre babaları kral Aeolus’un ölümünden sonra Sisifos’un hakkı olan Tesali krallığının tahtını kardeşi Salmoneus gasp eder ve bunun üzerine iki kardeş arasında amansız bir düşmanlık meydana gelir. Bir kehanet olarak Salmoneus’un kızıyla yatması sonucu dünyaya gelecek çocukların onun intikamını alacağı bildirilince Sisifos yeğeni Tiro’yu ayartarak onunla birlikte olur ve ikiz erkek çocuklar dünyaya gelir. Daha sonra kehanetten haberdar olan Tiro, iki çocuğunu da katleder. Bu anlatıdan sonra Hyginus, Sisifos’un akıbetini şu sözlerle aktarmaktadır: “Söylendiğine göre o şimdi günahı tanrıya karşı gelişi yüzünden ölüler diyarında bir taşı omuzlarıyla yuvarlayarak dağın tepesine çıkarıyor ama zirveye ulaştığında taş aşağıya tekrar yuvarlanıyor.”

Sisifos ile hem ilahi sırları ifşa ederek Zeus’a yani Tanrı’ya karşı gelen hem de ölümü inkar ederek ve tanrılara mahsus bir özellik olan ölümsüzlüğü elde etmeye çalışarak ilahi kanunlara başkaldıran insan tipi resmedilmektedir. O, aynı zamanda çoğu zaman şeylerin doğal düzenini önemsememeye ve insanlığın üzücü ama kaçınılmaz ölümlülüğünden kaçınmaya çalışanların aptallığının dokunaklı bir sembolü olarak görülmektedir. Aslında Sisifos’un tanrı olmak, tanrının yerine geçmek ya da kendisini tanrı ile eş görmek gibi bir niyeti yoktur. Ancak onun durumu, beşeri halin temel karakteristiğinde var olan “insanın içindeki ölümsüzlük arzusu”nu yansıtmaktadır. Antik çağda tıpkı bugün de olduğu gibi Sisifos miti, tanrıları gücendirmenin korkunç sonuçları için uyarıcı bir masal işlevi görmüştür. Faniliği kabul etmeyişi, kadere, kaderin belirleyicisi ve ölümün var edicisi tanrısal iradeye boyun eğmeyişi ile Sisifos, asla taklit edilmemesi gereken bir örnek olarak kadim Yunanlıların gözleri önüne serilen bir ibret kahramanıdır. Sisifos miti aslında beşeri ile ilahi arasındaki temel karşıtlığı vurgulayarak, bu yönde bir başkaldırının nasıl bir sonuç meydana getireceğini anlatmaktadır.

Sisifos karakteriyle ilgili klasik iki temel vurgu dikkat çekmektedir. Bunlardan biri Sisifos’un büyük bir günahkar olarak ebedi cezaya çarptırılmış oluşudur. Diğeri ise onun zeka, kurnazlık, ikna edicilik gibi hünerleri sayesinde ölümü alt edişi üzerinedir. Vurgu nereye yapılırsa yapılsın, Sisifos’un hikayesinin, zamanla eklenen süslemelerle oluşan -ve çoğu zaman çelişkili- versiyonları arasındaki farklar ne olursa olsun kaynakların tamamının ittifak ettikleri tek nokta Sisifos’un ebedi bir cezaya çarptırılmış oluşudur.

Friedrich John, 19.yy

Sisifos yaşam öyküsü ile pek çok kişi gibi Fransız yazar ve düşünürü Albert Camus’ya da ilham olmuştur. Camus, II. Dünya Savaşı ortasında kaleme aldığı Sisifos Söyleni’nde modern insanın monoton yaşamındaki anlamsız çabasını Sisifos miti üzerinden anlatmıştır. Sisifos Söyleni’ni hayatın anlamsız ve saçma olduğunu haklı çıkarmaya çalışan bir alegori olarak sunar. Ve der ki: “İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına karşın yaşamı yenmek zorundadır.” Camus için Sisifos, Absürdizmin poster çocuğudur, çünkü yaşama ölümden daha çok değer verir ve varlığından mümkün olduğu kadar zevk almak ister, ancak bunun yerine tekrarlayan anlamsız bir görevi yerine getirmeye mahkum edilerek amaçlarında engellenir. 

Camus gerçekten önemli olan tek felsefe sorununun intihar konusu olduğunu iddia ederek başladığı cümlelerini “insanın varoluşu yaşam ve ölüm arasındadır” diyerek sürdürür. İntihar etmenin mantıklı bir eylem olup olmadığı üzerinde çeşitli örnekler vererek konuyu aydınlatan Camus, intiharın boyun eğmek olduğu, asıl başkaldırının yaşamak olduğu, ne olursa olsun yılmadan yaşamanın anlamlı ve kıymetli olduğu, intiharın bir kaçış olduğu, yaşama dair tutunacak bir şeylerin olduğunun mutlaka bilinmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Yaşamı ve intiharı sorgularken, “saçma”yı anlatmaktadır.

Camus’nun saçma kavramına yüklediği anlamı tartışmadan önce, saçma kelimesinin düz anlamına değinecek olursak, saçma öncelikle “mantığın kurallarını ihlal eden, akıldışı, anlamsız, absürt ve akla aykırı” gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Ahmet Cevizci’nin aktardığına göre ise “genel olarak, akla açıkça karşı olan, gizli ya da örtük değil de apaçık bir çelişki sergileyen, mantık yasalarına aykırı olan, sağduyunun apaçık doğrularına ters düşen fikirler, tezler; kendi içinde bir çelişki içeren fikirler, mantık bakımından zorunlu olan bir doğruyla çelişen yargılar için kullanılan sıfat ve  daha özel olarak da varoluş felsefelerinde, yaşamın anlamsızlığı, tutarsızlığı ve amaçsızlığı için kullanılan bir terimdir.” Saçma, Camus nezdinde bu anlamların yanı sıra insanın varoluşu ile ilişkilendirilmektedir.

Camus dünyanın insana ve özlemlerine karşı kayıtsız oluşunu; mutlu olmak isteyen, mutluluk isteğini
yüreğinin derinlerinde hisseden insanın dünyanın akıldışı sessizliğiyle çarpışması durumunu
“saçmalık” olarak değerlendirmiştir. Camus’ya göre saçma “hayatın tutarsızlığını anlamış, akla, mantığa aykırılığını görmüş, bilinçli insan ya da düşüncedir.” Uyumsuzluk ise, bilinç sahibi bir varlık olan insan ile dünya arasında anlamlı bir ilişkinin kurulamaması, yani bir ilişkisizlik durumu ya da kopuştur. Bu kopuş insanı özvarlığına dair bir bilince taşır.

Sisifos Söyleni’nde Camus iki temel ayrım yapar, bu ayrımlardan ilki saçma olgusu ile
insanların bunun bilincinde olma durumudur. Camus insan varoluşunun anlamsız olduğunu ve
herkesin bu farkındalığa sahip olmadığını ifade eder. İkinci ayrım saçma duygusu ile saçma
kavramı arasında yaptığı ayrımdır. Camus saçmayı dünyanın varoluşu ile onun varoluşunun bizim talebimiz doğrultusunda olup olmaması arasındaki ilişki olarak tanımlar. Camus’nun saçma kavramında hem metafizik hem de epistemolojik bir yön vardır. Metafizik yönüyle absürt insan zihninin bütünüyle kendisine kayıtsız olan dünya ile karşı karşıya gelmesidir. Bunun sonucunda talep eden bir zihin ve bütünüyle zihni hayal kırıklığına uğratan bir dünya ortaya çıkar. Epistemolojik yönüyle saçma kavramı insanın bilme isteğini uyandırır ve bu istek bilmenin sınırlarını çizer. Camus bu anlamsızlık ve uyumsuzluğa karşı nasıl yaşanılması gerektiğini sorgular.

Ahmet Cevizci saçmalığın farkına varıldığı iki insani durumdan bahsetmektedir;

Bunlardan ilki, modernizm ile insan yaşamının büründüğü rutin mekanik yaşam anlayışıdır. İnsanların modern toplumun gerekliliklerine uygun olarak sürdürdükleri yaşamın mekanikliği ve tekdüzeliği sonucunda yaşadıkları yaşamın değerini ve anlamını sorgulamaya başlarlar. Bu soru Camus’ ya göre saçmanın en iyi habercisidir.

Paradigma Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci

İkinci temel unsur, zaman olgusudur. Bir yandan yaşamın anlamsızlığı ve uyumsuzluğuyla
karşılaşan insan öte yandan zamanın akışıyla birlikte bu uyumsuzluğunu değiştiremeyeceği ve
birey olarak zamanı aşamayacağı hatta onun esiri olduğunu duyumsar ve bunu bilince taşır.
Saçmaya yol açan, insanlara saçmalığı duyumsatan başka bir unsur da insanların büyük
çoğunluğunun farklı ölçülerde duyduğu, yabancı bir dünyada bir başına bırakılmışlık hissidir
.

Paradigma Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci
Jusepe de Ribera, Sisifo, 17. yy

Uyumsuzun en önemli kaynaklarından biri, tekdüze bir hayatı sürdürüyor olmaktır.
Hayatın bir alışkanlıklar yığını olduğunu fark eden ve her gün aynı kısır döngüyü yaşayan insan anlamını sorgusuna başlar. Sonunda hem umutsuzluk hem de ölüm düşüncesi ile karşı karşıya gelir.

“Modern insan rutin yaşamında bu yabancılık hissi ve zaman içerisinde ölümün kaçınılmaz gerçekliği ile karşılaşınca uyumsuzluk durumunu bilince bağlar. Bu doğrultuda Camus düşüncesinde dünya ile insanı karşı karşıya getirir. İnsan onu çevreleyen dünyayı bir şekilde anlamlandırma gayreti içindedir. Bu doğrultuda ona göre ivedilikle yanıtlanması gereken soru, yaşamın bir anlamı olup olmadığı sorusudur. Yaşamın anlamı sorusu düşünürü doğrudan ölüm fikrine yöneltir. Camus’ya göre, “kendini öldürmek bir anlamda melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir”

Sisifos Söyleni, Albert Camus

Dünyanın anlamsızlığını ve saçmalığını fark eden insanın iki seçeneği vardır artık. Ya dünyayı anlayacaktır ve bir iyileşme umuduyla yaşayacaktır ya da intihar edecektir. İntihar ediş fiziki veya felsefi olarak düşünülebilir. Fiziki intihar bedeni yaşamdan koparmak ve varoluşunu sonlandırmak iken felsefi intihar dünyanın bu uyumsuzluğuna rağmen insanın anlam arayışını sürdürmesidir. Bu arayış umudu beraberinde getirir. Yaşamın tüm bu anlamsızlığına rağmen yaşamı seçmek ve yaşamdan yana olmak uyumsuzluğu doğurur. Uyumsuzu kavrayan insan için ise tek bir çıkış yolu vardır, o da başkaldırıdır.

“Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, metro, sekiz saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde pazartesi, salı, çarşamba, perşembe… Aynı kolaylıkla izlenir bu yol. Ama bir gün “neden?” diye sorar insan ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. “Başlar”, işte bu önemli. Bıkkınlık, mekanik bir hayatın eylemleri sonunda ortaya çıkar ama aynı zamanda bilinci harekete geçirir. Onu uyandırır ve geri kalan şeylere yol açar. Bundan sonra bilinçsiz olarak ya mekaniğe katılır ya da mutlak uyanış olur. Uyanışı ardından da sonuç gelir zamanla, intihar ya da iyileşme. Tek başına ele alınınca bıkkınlıkta tiksindirici bir şey vardır. Çünkü her şey bilinçle başlar, her şey onunla bir değer taşır. Basitçe “kaygı” her şeyin başlangıcındadır.”

Sisifos Söyleni, Albert Camus

Başkaldırı Camus’da uyumsuzun insanda yarattığı anlamsızlık, yabancılaşma, kayıtsızlık ve umutsuzluk duyguları ile baş etmenin tek çaresidir. İnsan, anlam aramaya çalıştığında, dünya karşısındaki acizliğiyle ve dünyanın insan isteklerine nasıl sağır ve dilsiz kaldığıyla yüzleşir. Dünya uyumsuz insana böylesi kayıtsız kalsa da uyumsuz insan bu umutsuz ve kaçınılmaz durumu kabullenerek varoluşuna tutkuyla bağlanır. Camus bunu kahramanca bir çaba olarak görür ve işte bu bağlamda efsanevi bir karakter olan Sisifos’u metafor olarak kullanır. Ona göre uyumsuz insan da tıpkı Sisifos gibi bu yükü üstlenmeli, sonlu ve kaçınılmaz olan varoluşunu kabullenmeli ve bu kabulleniş ile onu mutluluktan alıkoyan yaşama başkaldırmalıdır. Başkaldırı umutsuz bir çaba dahi olsa mutluluk getirir.

“Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter.”

Albert camus

Camus’ya göre tüm anlamsızlığına ve saçmalığına rağmen hayat, bir meydan okuma olarak kabul edilmelidir. Sisifos, bir bakıma insanlığı temsil eder ve Sisifos’un verdiği uğraş hayatımız boyunca her gün yaptığımız şeylerin bir sembolü olarak karşımıza çıkar. Camus’ya göre, eylemlerimiz de Sisifos’un kayaları yuvarlaması gibi anlamsız ve verimsizdir. Ancak olayı asıl trajikleştiren Sisifos’un dağın tepesine vardığı sırada kayanın tekrar ve tekrar düşeceğini bile bile gayret etmesidir.

“Sisifos’un varoluşu anlamsızdır ve bu korkunç cezanın bir gün sona ermesi umudu dahi yoktur. Sisifos umutsuz olmasına rağmen bilinçlidir. Camus insan yaşamının anlamsızlığı içinde insan onurunun yine de dış etkenlerin anlamsızlığına, koşulların kaçınılmaz baskısına karşın zorunlu olan yükü bile bile
taşımak olduğunu belirtir ve Sisifos’un bu korkunç işkenceden her şeye karşın bir zevk duyduğunu, bilincin verdiği sevinçle bir çeşit mutluluğa, umutsuzluğun mutluluğuna erişebileceğini ileri sürer.”

Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat

Camus için Sisifos’luk asla acınacak bir şey değildir. Aksine Sisifos, saçmalıkla yüz yüze yaşamayı seçtiği için “saçma kahramanı” temsil etmektedir. Bu yaşamayı seçme durumu farkındalık ve bilinç tabanlıdır zira Sisifos tavrı sayesinde bu bunaltan mahkumiyetin üstesinden gelebilir. Mahkumiyetinin tam anlamıyla farkındadır, tanrılar tarafından ona dayatılan bu kader ve varoluşun kaçınılamaz boşunalığının tamamen bilincindedir. Fakat tutkusu, özgürlüğü ve başkaldırışı Sisifos’u, onu ezmeyi amaçlayan mahkumiyetten daha güçlü kılar. Sisifos o kayanın altında kalmayı reddetmiş, her şeye rağmen yaşamayı seçmiştir. Bu seçim onu özgür kılmış, o tanrıların verdiği bu ceza ile yılmayarak kendi varoluşuna bir anlam atfetmiştir. Camus’nun Sisifos’u anlamlı bir biçimde kendisini anlamsız uğraşına adamakta ve böylece onu anlamlı kılmaktadır.

“Sisyphus o taşın birkaç saniyede bu aşağı dünyaya inişine bakar, yeniden tepelere doğru çıkarmak gerekecektir onu. Böylesine taşlarla didinen bir yüz, taşın kendisidir şimdiden! O kayasından daha güçlüdür.”

“Sisyphus, tanrıların paryası, güçsüz ve ayaklanmış Sisyphus, düşkün durumunun tüm enginliğini bilir: inişi sırasında bunu düşünür. Kimi günlerde dönüş böyle acı içinde geçiyorsa, sevinç içinde de geçebilir. Yeryüzünün görüntüleri usa fazla takıldığı zaman, insanın yüreğinde keder yükselir: kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir.” 

Sisifos Söyleni, Albert Camus
Antonio Zanchi, 1660-65

Taşın düştüğü anların birinde, Sisifos durumun saçmalığını kavrar ve uyanır. Kaya, umut ve başarı isteğiyle de tepeye çıkarılabilir. Her seferinde kayanın düşeceğini bilse de Sisifos’u bu umutsuz ve kısır döngü içerisinde farklı kılan, kazanmak için önce yazgısını kabullenmesidir. Bu bir boyun eğme gibi duran, çok güçlü bir başkaldırıdır. Tüm umudunu elinden almak için ona bu ceza verilmiştir ve elbet ceza, kabul edildiği sürece cezadır. Kaya onun nesnesidir artık. Dağ, gökyüzü ve toprak artık ona aittir. Sisifos mevcut durumunu değiştirmek için hiçbir umuda sahip olmasa da kendisine verilen ve elinde olan her şeyi kullanmaktadır. Sisifos’un çabası mutlu bir çabadır. Çünkü bu çaba ile Sisifos kaderine boyun eğmekten ziyade zirveye her defasında ulaşmak için gösterdiği azimle tanrılara karşı koymaktadır.

“Sisifos’u dağın eteğinde bırakıyorum! Kişi yükünü eninde sonunda bulur. Ama Sisifos, tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün sadıklığı öğretir. O da her şeyin iyi olduğu yargısına varır. Bundan böyle, efendisiz olan bu evren ona ne kısır görünür, ne de değersiz. Bu taşın ufacık parçalarının her biri, bu karanlık dağın her madensel parıltısı, tek başına bir dünya oluşturur. Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Sisifos’u mutlu olarak tasarlamak gerek.”

Sisifos Söyleni, Albert Camus

Sisifos asla yitik bir karakter değildir. O uyumsuzun olduğu kadar yaşamın da kahramanıdır. Boşuna ve anlamsız bir uğraşıdan kocaman bir varoluş ve başkaldırı mücadelesi damıtmıştır. Sisifos umudunu kaybetmek üzereyken uyanarak kendi kurtuluşunu yaratmıştır. İşte tam da bu yüzden Sisifos’u yüzünde kocaman bir gülümseme ile mutlu hayal etmeliyiz.

Öne çıkan görsel; Titian Vecellio, 1548-1549

Referanslar:
Cevizci, Ahmet (1999), Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul
Erhat, Azra (1996), Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstabul
Camus, Albert (2010), Sisifos Söyleni, Can Yayınları, İstanbul
Gündoğan, Ali Osman (1997), Albert Camus ve Başkaldırma Felsefesi, 2. Baskı, Birey Yayınları, İstanbul
Adıbelli, Ramazan (2018) Sisifos Miti ve Hermenötiğin Hermenötiği, Bilimname: Düşünce Platformu, Sayı 35
Yurday, Gülay (2019), Albert Camus ve Jean Paul Sartre Açısından Saçma ve Yabancılaşma Kavramlarının Karşılaştırılması, Muğla Sıtkı Kocaman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi

Görsel Kaynakçası:
https://commons.wikimedia.org

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir